T.C DANIŞTAY

15.Daire

Esas: 2018/ 2059

Karar: 2018 / 6744

Karar Tarihi: 09.10.2018

(2577 S. K. m. 17, 54)

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce, 2577 sayılı Yasa’nın 17/2. maddesi uyarınca davacıların duruşma istemleri yerinde görülmeyerek, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:

Dava, davacılardan …..’e …  Devlet Hastanesi’nde uygulanan enjeksiyon sonucu sakat kaldığından bahisle uğranıldığı iddia edilen zararlara karşılık davacılardan ….. için 115.000,00 TL maddi, 25.000,00 TL manevi, ….., ….., ….. ve ….. için ayrı ayrı 2.000,00 TL maddi, 5.000,00 TL manevi, ….. ve ….. için de ayrı ayrı 6.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminat olarak toplam 135.000,00 TL maddi, 65.000,00 TL manevi tazminat tutarı olan 200.000,00 TL’nin olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.

… 2. İdare Mahkemesince; Dairemizin 15/04/2014 tarih, E:2013/10834, K:2014/2777 sayılı bozma kararına uyularak, dava konusu olayda idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının tespiti bakımından bilirkişi incelemesi yaptırılmış, bu maksatla dosyaya sunulan 17/05/2016 tarihli Adli Tıp Genel Kurulu Raporu‘nda özetle; “enjeksiyonun hatalı yere yapıldığına dair tıbbi bir kayıt bulunmadığı, bu nedenle mevcut tablonun komplikasyon olarak kabul edildiği, enjeksiyonun doğru yere yapıldığı durumlarda da yapılan yerde oluşacak ödem ve/veya hematomun sinire mekanik baskı yapabileceği ayrıca yapılan ilacın ”Difüzyon” yolu ile sinir içine nüfuz edip toksik etki ile sinire hasar verebileceği olaydan sonra bir ay içerisinde (23.08.2007) rehabilitasyon hizmetlerinin başlatıldığı, oluşan sinir yaralanmaları sonrası günümüz tıbbında kabul gören ve tam olarak iyileşmeyi sağlayan tıbbi bir yöntem bulunmadığı, lezyona yönelik fizik tedavi uygulamalarının oluşan sekelin giderilmesinde yardımcı bir yöntem olduğunun tıbben bilindiği dolayısı ile kişide oluşan enjeksiyon sonrası nöropatisine bağlı sekel bulguların herhangi bir tedavi gecikmesine bağlı olmadığı, enjeksiyon yapılması talimatı veren hekim, uygulayan sağlık personeli ve davalı idareye atfı kabil tıbben kusur tespit edilmediği” tespitlerine yer verilmiş, söz konusu tespitlere istinaden İdare Mahkemesi’nce davanın reddine, reddedilen manevi tazminat miktarı bakımından maktu 1.000,00 TL, reddedilen maddi tazminat bakımından ise nispi 13.550,00 TL olmak üzere toplam 14.550,00 TL avukatlık ücretinin davacılardan alınarak davalı idareye ödenmesine karar verilmiştir.

Dosyadaki belgeler ile iddiaların incelenmesinden; düzeltme istemine konu Dairemiz kararının, İdare Mahkemesi kararının manevi tazminat isteminin reddine ilişkin bölümünü onayan kısmı dışındaki kısımlarının hukuk ve usule uygun olduğu, düzeltilmesini gerektirecek bir halin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

İdare Mahkemesi kararının, manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmına yönelik olarak;

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesinin devlete yüklediği pozitif yükümlülükler, devlet tarafından, özel ya da kamu hastanelerine hastaların yaşamını koruyacak nitelikteki tedbirleri alma zorunluluğu getiren yasal ve düzenleyici çerçevenin konulmasını gerektirmektedir. Bu yükümlülük, hastaları, tıbbi müdahalelerin bu bağlamda meydana getirebileceği ağır sonuçlardan mümkün olabildiğince koruma gerekliliğine dayanmaktadır. Böylelikle, taraf devletler, bu yükümlülük uyarınca, hekimlerin, uygulanması düşünülen tıbbi müdahalenin hastaların fiziksel bütünlüğüyle ilgili olarak meydana getirebileceği öngörülebilir sonuçlar hakkında sorgulanmaları ve hastalarını aydınlatarak, rıza göstermelerini sağlayacak şekilde kendilerini bu tıbbi müdahale hakkında önceden bilgilendirmeleri amacıyla gereken düzenleyici yasal tedbirleri almakla yükümlüdürler (Codarcea/Romanya, No. 31675/04, 2 Haziran 2009).

Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair 11 Nisan 1928 tarihli ve 1219 sayılı Kanun’un 70. maddesinde “Tabipler, diş tabipleri ve dişçiler yapacakları her nevi ameliye için hastanın, hasta küçük veya tahtı hacirde ise veli veya vasisinin evvelemirde muvafakatını alırlar. Büyük ameliyei cerrahiyeler için bu muvafakatin tahriri olması lazımdır. (Veli veya vasisi olmadığı veya bulunmadığı veya üzerinde ameliye yapılacak şahıs ifadeye muktedir olmadığı takdirde muvafakat şart değildir.) Hilafında hareket edenlere ikiyüzelli Türk Lirası idarî para cezası verilir.” hükmü yer almaktadır.

Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 26. maddesinde ise “Hekim hastasını, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir. Acil durumlar ile, hastanın reşit olmaması veya bilincinin kapalı olduğu ya da karar veremeyeceği durumlarda yasal temsilcisinin izni alınır.” denilmektedir.

01.08.1998 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 08.05.2014 tarihli değişiklikten önceki haliyle 15. maddesinde, “Hasta; sağlık durumunu, kendisine uygulanacak tıbbi işlemleri, bunların faydaları ve muhtemel sakıncaları, alternatif tıbbi müdahale usulleri, tedavinin kabul edilmemesi halinde ortaya çıkabilecek muhtemel sonuçları ve hastalığın seyri ve neticeleri konusunda sözlü veya yazılı olarak bilgi istemek hakkına sahiptir.”, 22. maddesinin birinci fıkrasında, “Kanunda gösterilen istisnalar hariç olmak üzere, kimse, rızası olmaksızın ve verdiği rızaya uygun olmayan bir şekilde tıbbi ameliyeye tabi tutulamaz.”, “Rızanın Kapsamı” başlıklı, 31. maddesinde de “Rıza alınırken hastanın veya kanuni temsilcisinin tıbbi müdahalenin konusu ve sonuçları hakkında bilgilendirilip aydınlatılması esastır. Hastanın, uygulanacak tıbbi müdahale için verdiği rıza, bu müdahalenin gerektirdiği sair tıbbi işlemleri de kapsar. Ancak, tıbbi işlemlerin uygulanmasında, bu Yönetmelik’te ve diğer mevzuatta belirlenen hakların ihlal edilmemesi için azami ihtimam gösterilir.” düzenlemeleri yer alır.

Anılan düzenlemeler özetle, herhangi bir tıbbi müdahaleye başlamadan önce kişilerin yapılacak işlemlerle ilgili riskleriyle birlikte aydınlatılarak rızalarının alınmasını öngörmektedir.

Dava dosyasının incelenmesinden, akut batın-apandisit ön tanısı ile … Devlet Hastanesi’nde yatarak tedavi gören davacıya uygulanan enjeksiyondan sonra davacının sol bacağında enjeksiyon nöropatisi geliştiğinin tespit edildiği, idarenin ağır hizmet kusuru nedeniyle sakat kaldığı ileri sürülerek uğranılan zararlara karşılık davacılardan ….. için 115.000,00 TL maddi, 25.000,00 TL manevi, ….., ….., ….. ve ….. için ayrı ayrı 2.000,00 TL maddi, 5.000,00 TL manevi, ….. ve ….. için de ayrı ayrı 6.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminat olarak toplam 135.000,00 TL maddi 65.000,00 TL manevi tazminat tutarı olan 200.000,00 TL’nin olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte tazmini istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere ya da kişilerin vücut bütünlüğünde meydana gelen sakatlık haline, ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp; idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları manevi zararın varlığı ve manevi tazminatın hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır.

Sözü edilen Adli Tıp Raporları ve Yüksek Sağlık Şurası Raporunda davacıda gelişen siyatik sinir hasarının enjeksiyon uygulamalarının komplikasyonu olarak kabul edilmesi ve enjeksiyonun hatalı bölgeye uygulandığına dair dosya içeriğinde delil bulunmaması karşısında, idari eylemle zarar arasında nedensellik bağı kurulamadığından maddi tazminata hükmedilmesinin koşulları oluşmamakla birlikte, enjeksiyon uygulamasından önce risklerin anlatılıp davacıdan yazılı onamın alınmamış olması durumunda, yukarıda aktarılan mevzuat hükümleri uyarınca davacının aydınlatılarak onay verme hakkının elinden alınmış olacağı ve bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi, yürütülen sağlık hizmetinin gereği gibi işletilmediği konusunda davacıda endişe ve üzüntüye yol açacağından davacının manevi tazminat talebinin, manevi tazminatın zenginleşme aracı olamayacağı ilkesi de gözetilerek değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bu durumda Mahkemece, davalı idare tarafından davacıya enjeksiyonun sonuçlarının ve olası komplikasyonlarının anlatıldığına ve davacının bu işleme rıza gösterdiğine dair yazılı ve imzalı aydınlatılmış onamının alınıp alınmadığı araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken bu durum araştırılmadan eksik inceleme ile manevi tazminat talebinin reddinde hukuka uyarlık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davacının karar düzeltme isteminin kısmen kabulüyle Mersin 2. İdare Mahkemesi’nin 19/10/2016 tarih ve E:2015/1818, K:2016/1412 sayılı kararının manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının oyçokluğuyla BOZULMASINA, kararın diğer kısımlarına yönelik karar düzeltme isteminin vekalet ücretine ilişkin kısmı bakımından oyçokluğuyla, vekalet ücreti dışında kalan kısımlarına yönelik karar düzeltme isteminin ise oybirliğiyle REDDİNE, bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine, 09/10/2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.