“ELMALI” Olgusu Özelinde Medya-Etik-Hukuk
6 ve 9 yaşlarındaki iki kardeşin anne ve üvey baba tarafından cinsel istismara uğradığı iddiasıyla yürütülen bir davayla ilgili olarak geçen hafta önce sosyal medya üzerinden sonra hem yazılı hem görsel basın üzerinden tepkilere yol açan paylaşımlar yapıldı.
Önce Twitter üzerinden çocuklar tarafından çizildiği iddia edilen ve dosya kapsamında olduğu belirtilen bazı çizimler ve notlar paylaşıldı. Sonraki süreçte, çocukların Çocuk İzlem Merkezi’nde beyanları sırasında kayda alınan ses kayıtlarının parçalarının sosyal medyada hızla yayıldığı görüldü. Bu süreçte, sosyal medyada farklı cinsel istismar dosyasına ait belgeler, bu dosyaya aitmiş gibi birtakım yanıltıcı paylaşımlar yapıldı. Bunun üzerine davayı takip eden mağdur vekilleri, bu kayıtların bazılarının bu dosyaya ait olmadığı yönünde açıklama yaptı.
Adli Tıbbi Delillerin Medyada Tartışılması
Önce sanıkların linç edildiği sosyal medyada daha sonra şikayetçi tarafın çocukların özgür iradesini sakatlayarak; ifade ve çizimleri kurguladıkları savunuldu. Profesyoneller bu tür karşılıklı iddialara aşinadır. Ancak bütün bunları izleyen masum halk travma üzerine travma yaşadı.
Çocuklara cinsel istismar değerlendirmelerine ilişkin geliştirilen çizimlerin incelenmesi, özel tekniklerle ifade alınmaları olayın çözümü sürecine ciddi katkı sağlar. Basında gösterilen çizimler ifade güçlüğü çeken küçüklerin duygularını daha doğru açıklamalarına destek olabilir. Sıklıkla çocuklar olayları doğru ifade edebilir. Ancak tüm dosyaya hakim profesyonellerin ifade güvenilirlik analizi yapması, söz konusu çizimleri değerlendirmesi zorunludur. 3. şahısların etkisi, fikir empozisyonu ekarte edilmelidir. Birçok asılsız cinsel istismar iddiasında benzer çizimlerin çocukların özgür iradesinin sonucu olmadığı belirlenmiştir. Sosyal medyada bölük pörçük belgeler üzerinden pek de doğru olmayan değerlendirmeler yapılması; failler tarafından konunun anlaşılıp buna göre hareket etmelerine ve çocuktan elde edilen bu gibi delillerin veri kalitesini bozucu durumlara, temaruz ya da simülasyonlara neden olmaktadır. Potansiyel failler ya da halihazırda fail konumunda olanlar; medyada gördükleri bu bilgilere göre önlem alabilir, bir savunma stratejisi oluşturabilirler. Asılsız iddialarda bulunanlar sahte delil oluşturabilir. Çocukları koruma maksatlı yapılan yayınlar ya da açıklamalar, mağdur çocukların haklarının korunmasını dolaylı olsa da engelleyebilir.
Dosya hakkında medyaya yansıyan bilgiler dışında çoğunlukla bilgi sahibi olmayan hukukçular, psikologlar, adli tıp uzmanları, çocuk psikiyatri uzmanları, çocuk gelişimi uzmanları, gazeteciler vb birçok alandan uzman günlerdir her türlü medya ortamında konuyu farklı noktalardan iyi niyetle ele almaya çalışmaktadır. Bu tür olaylara yukarıda tanımlanan hassasiyetle yaklaşılması zorunludur. Bu gibi durumlarda haksız suçlamalar da gündeme gelebilir. Bu denli hassas bir konunun her türlü iletişim yolu ile uzman ya da uzman olmayanlar tarafından kamuoyu önünde tartışılması, usulsüz haberleştirilmesi daha büyük sorunlara yol açmaktadır.
Hukuk Eleştirilebilir Mi?
Elbette hukuk eleştirilebilir. Ancak hukukun yargısız infaza maruz kalması doğru değildir. Bu süreçte sanıklar hakkında tahliye kararı veren hakimlerin ifşa edilmesi yönünde bir kamuoyu oluştu. Bakanlık, savcılık, davayı takip eden bazı dernekler konuyla ilgili açıklamalar paylaştı.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın Elmalı davasına ilişkin açıklaması:
“Antalya Elmalı’da gerçekleşen iki kardeşin istismar edilmesi olayı ile ilgili aşağıdaki açıklamanın yapılması gereği duyulmuştur:
06.05.2020 tarihinde iki kardeşin istismara uğradığı şüphesi oluşması üzerine konu kolluk güçlerine intikal ettirilmiştir. İlk görüşmenin Çocuk İzlem Merkezimizde yapılmasının ardından çocuklarımıza psikososyal destek verilmeye başlanmıştır.
Yargılama sürecinin başlaması ile birlikte Bakanlığımız davaya müdahil olmuştur. 16.10.2020 tarihinde gerçekleştirilen ilk duruşmada anne ve üvey baba tutuklanmıştır.
05.01.2021 tarihinde gerçekleştirilen üçüncü duruşmada sanıkların tahliyesine karar verilmiş, Bakanlığımız avukatları karara itiraz etmiştir.
05.03.2021 tarihinde gerçekleştirilen duruşmada Bakanlığımız avukatları sanıkların tutuklanması talebinde bulunmuştur.
21.05.2021 tarihindeki duruşmada ise Bakanlığımız avukatları sanıkların tutuklanması talebini yinelemiştir.
Bu travmatik süreçte çocuklarımızı ihtiyaç duydukları sosyal hizmet modellerimiz ile desteklemeye devam ediyoruz…”
Dosyayla ilgili tahliye kararı veren hakimlere yönelik ciddi tepki oluştu ve neticeten HSK inceleme başlattı. Cinsel istismar dava süreçleri, mağdurlar açısından oldukça zorlayıcı ve yıpratıcı bir dönemdir. Bu süreçte mağdurların ya da dava sürecinin ifşa edilmesi, çocukların ikincil mağduriyet yaşamasına ve daha büyük travmalara yol açabilmektedir. İnternet ortamında ya da yazılı-görsel basında bu denli aleni haberleştirme biçimi, sosyal medyada sansasyonel çıkışlar bu mağdurların unutulma hakkını da ihlal edecek düzeydedir. Davaya ilişkin bilgi ve belgelerin medyaya ya da sosyal medyaya servis edilmesi de ciddi hukuki sorumluluk doğuracak bir durumdur. Gündemde olan bu dava ile birlikte bir kez daha görüldü ki yanlış stratejilerle yürütülen bir kamuoyu oluşturma çabasında yine çocukların üstün yararı zarar görmektedir.
Adli Tıbbi Konuların Haberleştirilmesi Sürecinde Dikkat Edilmesi Gereken Etikolegal Sorumluluklar Bulunmakta Mıdır?
Basılı ve elektronik medya kuruluşlarının çoğu, başta çocuklar olmak üzere cinsel suç mağdurlarının kimliklerini, (ilgili yasaları ve etik kuralları hiçe sayarak, bu yazı web sayfasına yüklenirken dahi) açıklamaya devam etmektedir. Sosyal medya kullanıcıları da konunun zarar verici özelliğini çok daha vahim bir düzeye yükseltmektedir. Cinsel suç vakalarının bu şekilde bildirilmesindeki artış, medya mensupları ve kuruluşlar açısından eğitim eksikliğinin yanı sıra ilgili yasalara ilişkin farkındalık eksikliğini de ortaya çıkarmıştır. Bugünlerde “Elmalı” olayında olduğu gibi hukuk ve tıp profesyonelleri de bu hatayı iyi niyetle tekrarlamaktadır. Gizlilik uyarıları haberin çekiciliğine-seksiliğine yenik düşmektedir.
Bu aşamada çocukların ya da suç mağdurlarının kimliklerinin ifşa edilmemesi gerektiği şeklindeki kanunları hatırlatmak bir zorunluluktur.
“Çocuklarla ilgili konularda, özellikle istismar vakalarında haber yaparken çocuğun yüksek yararına öncelik verilmesi zorunludur”. Biz profesyonellere düşen, bu konuda etik ve hukuki açıdan uluslararası standartlara uyulmasının takipçisi olmaktır. Cinsel suç mağdurunun kimliğinin ifşa edilmemesinin, çocuğun yüksek yararına olduğu bu nedenle uyulması gereken farklı yasalar düzenlendiği açıktır. Bir çocuğun kimliğinin ifşa edilmesi ileride onu olumsuz etkiler ve mağdurun toplum tarafından dışlanma olasılığı daha da artar.
Ancak Yasal Mevzuat Ne Kadar Yeterlidir?
Basın Kanunu’nun “Kimliğin açıklanmaması” başlığını taşıyan 21. maddesi hükmünde süreli yayınlarda onsekiz yaşından küçük olan suç faili veya mağdurlarının, …kimliklerini açıklayacak ya da tanınmalarına yol açacak şekilde yayın yapanlara yaptırım uygulanacağı belirtilmiştir. Ancak bu hükme TV, radyo ya da sosyal medya paylaşımları dahil değildir.
Ayrıca TCK m.285’te “Gizliliğin ihlali”
“…(5) Soruşturma ve kovuşturma evresinde kişilerin suçlu olarak algılanmalarına yol açacak şekilde görüntülerinin yayınlanması halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(6) Soruşturma ve kovuşturma işlemlerinin haber verme sınırları aşılmaksızın haber konusu yapılması suç oluşturmaz.”
Yasal mevzuata TV, radyo ya da sosyal medya paylaşımlarını içeren “Kimliğin açıklanmaması” düzenlenmesi getirilmesi acil bir zorunluluktur.
Sosyal Medyadaki Adalet Arayışı Ne Kadar Doğru?
Sosyal medya neredeyse her gün yeni bir ‘hak arayışı’ çabasına tanık oluyor. Her gün bir şiddet olgusunun iddia edilen suçlusunun tutuklanmasını ya da serbest bırakılmasını, görevden alınmasını, hakkında soruşturma başlatılmasını isteyen etiketler (hashtag) trend topic (popüler başlık) oluyor, gündemi belirliyor. İnsanlar sosyal medyada adaleti arıyor, mahkemelere yön vermek istiyor. Hepimiz adaletin tecelli edeceği tek yerin mahkemeler olduğunu biliyoruz. Hukuk otoritesi kimlik ifşacılarının suç işlediğini belirtti. Sonuç değişmedi, zira adalete güven sorunu var. Ancak, soru şu bu davranış adalete mi hizmet ediyor yoksa yeni adaletsizlikler mi doğuruyor? Kuşkusuz adalete hizmet etmiyor.
Elbette faydalı yönleri de var yargılama bir yönü ile aleni olmalıdır. Halk izlediğini belirtiyor bu çok güzel ancak, diğer yandan “Elmalı” olayında olduğu gibi birçok davada hadiselerin içyüzünü bilmiyoruz. Bilmediğimiz için de yorumlarımızla zarar veriyoruz. Sosyal medya adalet beklentisine en güzel çözüm şeffaflık ve yeniden adalete güveni sağlamak olacaktır. Elbette hukukçular bu tip etkilere karşı dirençli olabilecekleri eğitimi alırlar. Ancak acaba kendilerini bu konuda güvende hissedebiliyorlar mı? Yaşadığımız güncel olaylar kısa dönemde mevcut sistemle bu konuda umutlu olmak için erken olduğunu gösteriyor.
Yargının Siyasetten Ve Sosyal Medyadan Korunması Zorunlu.
Herkesin suçluluğu kanıtlanana kadar masum sayılması ve adil yargılanma hakkına sahip olduğu unutulmamalıdır. Sosyal medyada kalem silahşörlüğü yapar gibi bilirkişilik, profesyonel hukuki değerlendirme yapılamaz. Duruşma salonunda bilirkişi görüşü verirken, hukuksal açıklama yaparken nelere dikkat ediyorsak, sosyal medyada da tek bir eksiği olmamalıdır. Sadece bu kural dahi konuya bir çerçeve çizebilir.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın iki çocuğun devlet korumasına alınması talebinin mahkemece kabul edilmesi ve çocukların, babaannelerinin yanından alınarak bakanlığa bağlı kuruluşa yerleştirilmesi; bu hikayenin mutlu sonu, en doğru profesyonel yaklaşımdır. Hepimiz adaletin mahkemelerde tecelli edeceği bir dünya arzusundan vazgeçmemeliyiz.