Özet:

11. Obstetrik ve Jinekoloji Ultrasonografi Kongresi’nin ardından aklımızda kalanları yazmak istedim. Zira COVID-19 pandemisi nedeniyle ertelediğimiz keyif aldığımız birçok şeyden biri olan “kongrelerin bilimsel şölen” havasını kısmen de olsa hissettik. Bunun için Prof. Dr. Cihat Şen ve Prof. Dr. Oluş Api’ye ne kadar teşekkür etsek az. Kadın hastalıkları ve doğum alanında yaşanılan adli-tıbbi sorunlar çok fazla. Duayen hocalar da olunca en üst perdeden sorunlara değinme şansı yakalandı. Tıbbi uygulama hataları, hataların nedenleri, hatalardan kaçınma yolları, bilirkişilik sistemi, bilirkişi raporları, bilimsel mütalaa, hasta şikayet yönetimi, arabuluculuk, uzlaşma, kötü haber verme, sigorta ve bu küçük özete sığmayacak daha fazlası aşağıda sunulduğu şekilde tartışıldı. Moralsiz hekimlerin nasıl arkasında durulabileceğini görmek moral verdi.

Yorulmaz Medikolegal antet

Obstetrik ve Jinekoloji Ultrasonografi Kongresi, COVID-19 pandemisine meydan okuyan bir “bilimsel şölen” olarak moral oldu. Bunun için Prof. Dr. Cihat Şen ve Prof. Dr. Oluş Api’ye minnetlerimi sunarım. Klinisyenlerin pandemiye rağmen çalışmalarını aralıksız sürdürmesi, hastalıkları daha anne karnında iken saptamak için gösterdikleri üstün gayret her türlü takdirin üstünde idi. Artık giderek alıştığımız online kongre formatı içinde oldukça enerjik sunumlar izledim. Sürelere, akışa özen gösterilmesi harika idi. Tıbbi uygulama hataları ile ilgili sahada ve akademik ortamda “bilirkişilik uygulamaları”, “tıbbi uygulamalarda bilimsel standartlardan sapma” konularında çalışan bir akademisyen olarak en yeni gelişmeleri izlemek, hastanın üstün yararına, yaklaşımları görmek, hasta güvenliğine katkı sağlayan yeni metotları anlamak beni çok mutlu etti.

Kadın hastalıkları ve doğum alanında yaşanılan adli-tıbbi sorunlar çok fazla.  Prof. Dr. Adem Sözüer, Prof. Dr. Cihat Şen, ve meslektaşım Dr. Nezih Varol ile bir araya gelince; değinilen konuların ağırlığı ve sistemsel eleştiriler en üst perdeden oldu. Salonda Prof. Dr. Adem Sözüer olunca “medikolegal”, “malpraktis” kelimelerini kullanmak yasaktı doğal olarak. Tüm konuşmacıların pandemi yükü altında ezilen, üstelik şiddete uğrayan ve hiçbir başarılı önlem alınmadan çalıştırılan sağlık çalışanlarına duyduğu empati çok yüksekti.

Cuma günü, önce genel olarak “tıbbi malpraktis” kavramı, tıbbi uygulama hatalarında hekimin hukuki sorumluluğu ve adli-tıbbi yaklaşım başlıkları ile sunuldu. Bu çerçevede “bilimsel standartlar”, “bilimsel standartlardan sapma” “önlenebilir zarar” ve “nedensellik bağı” konuları ele alındı. Nasıl ki COVID-19 pandemisi kaosunda bazı hataların olabileceği, bunun için hekimlere ceza verilemeyeceği tüm dünyada kabul ediliyor, yazılı metinlere geçiyorsa; perinatoloji alanında da belirsizliklerin sürdüğü, tıbbi süreçte hekimlerin rolünün etkin olmadığı durumlarda, hekimlerin suçlanamayacağının altı çizildi.

İkinci oturumda “en sık atlanan fetal anomalileri” çok sayıda ceza ve tazminat dosyasını Yargıtay kararları eşliğinde tartıştık. Burada aslında hasta ile uzun zaman geçirmeyen, başka bir hekimin yönlendirmesi ile gelen çok da iyi tanımadığı hasta ile USG başında görece kısa süre zaman geçiren hekimin, “bilgilendirilmiş rıza” ya da “aydınlatılmış onam” alma güçlüğünden söz ettik. Zira onam alma bir iletişim süreci, bir iletişim becerisi idi. Burada USG yapan hekimin kendi rolünü iyi tanıtması, riskleri tam olarak belirtmesi, başka incelemelere gereksinim olabileceğini çekinmeden belirtmesi gerektiğini konuştuk. Doğaçlama danışmanlık yapmak gerekebileceği, bu konuda talepte bulunan hekimi de dikkate alan bir strateji gerekli olduğu belirtildi. Bir olumsuz bulgu saptandığında, hastaya bunun nasıl açıklanması gerektiğini konuştuk. Çok önemli bir konu olarak tetkik raporunun talepte bulunan hekime ulaştığının garanti edilmesi gerektiğini belirttik. Fokomeli, konjenital kalp hastalığı gibi durumların atlanması olgularına bilirkişi yaklaşımları ile ikinci toplantı sona erdi. Yerel mahkeme kararlarına esas olan bilirkişi raporlarının yüksek yargı kararlarında ele alınışı değerlendirildi. Burada istenmeyen sonuçlarla hekimlerin eylemleri arasında nedensellik bağı kurulamayacağı konusunda uzlaşı oldu. Adli Tıp Kurumu kararlarının da bu yönde olduğu gösterildi.

İkinci gün Prof. Dr. Cihat Şen’in de katılımı ile çok daha renkli idi. Öncelikle iri bebek ve omuz takılması, sinir hasarı konularını konuştuk. Bilinen riskler olmadan da bu olgularla karşılaşılabileceği, böyle durumların bir komplikasyon olarak kabul edildiğini açıkladık. Önemli olan sürecin aile ile şeffaflıkla paylaşılması, gizlenmemesi, fizik tedavi, nöroloji gibi konsültasyonların zamanında istenmesi idi.

Sonra son trimesterde ölen, ölü doğan bebekleri konuştuk. İlk olarak bunlar için defin ruhsatı düzenlenmesi ile ilgili adli-tıbbi risk yönetimi açıklığa kavuşturuldu. Ölüm Bildirim Sistemi(ÖBS) üzerinden hangi ICD 10 kodlarının seçileceği konusunda örnekler verdik. Tanı kesinleşmeden defin ruhsatı düzenlenemeyeceği, nedeni belirsiz ölüm gibi bir tanı ile defin ruhsatı düzenlemenin doğru olmayacağı, kesin kanıtları olmadan “doğum asfiksisi” gibi bir tanı ile defin ruhsatı düzenlemenin hekimin kendisine ateş etmesi anlamı taşıyacağı vurgulandı. Elbette “perinatal asfiksi” terminolojisi adeta yasaklanıp, medikolegal risk yönetimi kapsamında; bunun doğum öncesi, sırası ve sonrası dönemi içerebileceğinin net bir şekilde belirtilmesi istendi.

En heyecanlı oturum Serabral Palsi ya da oksijensizlik hasarının adli-tıbbi yönlerinin tartışıldığı oturumdu. Aslında kongre sayfasından bu oturumun izlenmesi en iyisi. NST adeta masaya yatırıldı. Açıkça bir NST sonucunun geriye dönük inceleme ile bir hekimi suçlamak için kullanılamayacağı açıklandı. NST’nin mahkemede hekim aleyhine Serebral Palsi (Cerebral Palsy) açısından bir suçlama enstrümanı olmasına şiddetle karşı çıkıldı. Duayen klinisyen Cihat Şen hocanın bu konuda taşın altına elini, yüreğini koyması her türlü takdiri hak ediyordu. Yeniden öneriyorum, ben her şeyi yazamıyorum lütfen bu seansları izleyin.

Saygılarımla

Dr. Coşkun Yorulmaz