Biz Evde kalıp sıkıntıdan “ölürken” evine gidemeyip Covid-19’la mücadele sırasında hayatını kaybeden birileri olduğunu biliyoruz. Evde kalarak da olsa onları korumaya çalıştık.

Ne zaman biteceği bilinmeyen bir Pandemideyiz.  Korumaya çalıştığımız sağlık çalışanlarına daha uzun süre çok ihtiyacımız olacak. Kurtarıcılarımızın, uzun süreli başarıları için başka neler yapabiliriz?

Bu yazının konusu ön cephede savaşanların ruhsal durumları, onları bekleyen ruhsal riskler, idari olarak yapılanlar ve ihtiyaçlar dahilinde yapılması gerekenler olacak.

Covid-19 Pandemisi sırasındaki önlemler, çoğumuz için “Evde Kal” çağrısı olsa da sağlık çalışanları, kolluk kuvvetleri, lojistik ve imalat sektörü için “Evine Gitme” emrivakisi şeklinde idi.

Bu zorunlu talep, daha fazla çalışma saati ve daha fazla insanla temas demekti. Daha uzun mesai, daha fazla hasta ve virüs yükü, sağlık çalışanları için Pandemi standardı oldu.

Birdenbire çalışma koşullarının değişmesi, stresli bir ortamda çalışmak, sağlık personelinin kendisinin zarar görebilme ve yakınlarına virüsü taşıyabilme yüksek ihtimali; bu dönemde personellerin ruh sağlığının kırılganlaşmasına neden olan faktörlerin başında geldi.

Pek çok sağlık çalışanı bu süreçte pansiyonlarda ve otellerde kalmaya başladı. Stresle başa çıkmada en etkin yöntemlerden biri olan sosyal destek kaynaklarıyla iletişimleri sınırlandı.

 

 Acılarını Aileleri ile Değil Sosyal Medyada Paylaştılar.

Sosyal medyada, çocuklarını özleyen, büyüklerini göremeyen, eve gidersem onların ölümüne yol açar mıyım diye kahrolan başta sağlık çalışanları olmak üzere yüksek risk altındaki emekçilerin acı hikayelerini gördük.

 

 

Covid-19 Dönemi Sağlık Profesyonellerinin Çalışma Saatleri

Çalışma saatleri, pek çok bilimsel araştırma sonucunda insanın fiziksel ve ruhsal dayanıklılığı gözetilerek belirlenen sürelerdir.

Sürenin aşıldığı ve çalışmanın devam ettiği hallerde, yeterli dikkati gösterilemeyebilir. Riskleri yönetememek, hatalı kararlar almak mümkün olabilir.

Literatüre bakıldığında, malpraktis üzerinde çalışma saatlerinin ve sağlık çalışanlarının uyku kaliteleri etkili bulunmuştur (Ehara,2008).

Salgının stresli ve yoğun süreci; çalışanların depresyon, tükenmişlik, uyku sorunları ve ankiyete gibi semptomlarını arttırdığı gibi bu 4 patoloji birbirini tetikleyebilir.

Sağlık çalışanları salgın döneminde günler boyu uzun saatler çalışmak zorunda kaldı. Sağlık çalışanlarının nöbetleri 16 ve 24 saatlik olarak düzenlenebilmekle beraber bu nöbetler ayda 15’i bulabilmektedir.

Sağlık çalışanlarının yorgunluk ve çalışma saatlerini konu alan yayınlarda, bir haftalık maksimum çalışma saatinin 80 saati aşmaması gerektiği (Nasca, 2020), bu sürenin aşılması sonucu hastaların semptomlarını kaçırma oranlarının 1,5 kattan daha fazla arttığı görülmektedir (Mann & Danz, 1993).

Sağlık Bakanlığı’nın başarılı yönetim süreçlerinden biri de Pandemi ile ilgisi olmayan branşları da sürece katarak özel eğitimli personelinin iş yükünü planlayabilmesi oldu.

Bu uygulamada gönüllü çalışan sağlıkçılarla birlikte yöneticileri de kutlamak bir borç.

 

24 saatten fazla süredir uyumayan insanların, psikomotor becerilerinin alkol intoksikasyonu yaşayanlardan daha fazla bozulduğu bildirilmektedir (Dawson &Raid, 1997). Çalışma sistemlerinden dolayı, çoğu sağlık çalışanının uyku kalitesi bozulmuştur ve bilişsel iyilik halinin devamı için gerekli olan gece uykusundan mahrum durumdadırlar.

 

Uyku sorunları bir sonraki günün duygusal dengesizliğinin doğrudan sonucudur.

Yeri geldiğinde ölüm ve yaşam arasındaki uygulamanın kararını veren, olgular arasındaki incelikleri fark etmesi görevi olan ve sürekli öğrenmesi gereken sağlık çalışanlarının bilişsel işlevlerinin en yüksek performansta olması zorunlulukken çalışma sistemlerinden kaynaklı bilişsel yetersizliğin faturasının sağlık çalışanlarına çıkması adil değildir.

Pandemi döneminde çoğu sağlık çalışanı, fazla çalışmalarına rağmen evlerine, dinlenmek için en rahat ettikleri yere, bulaştırma riski nedeniyle dönememekte ve yeterince iyi dinlenememektedir.

 

Uyku ve dinlenme gereksinimi olan tek sektör sağlık değildir. Uçuş güvenliği için pilotların günlük ve haftalık uçuş süreleri; uzun yol şoförlerinin günlük ve haftalık sürüş süreleri yönetmelikçe belirlenmiştir. Yönetmeliklerce maksimum çalışma saati belirlenmemiş kolluk kuvvetlerinde; “toplumsal bir olayı kontrol altına almak için günlerce mesai yapmış, evlerine gidememiş ve uyku rutinleri bozulmuş olduğunda,” riski yönetemeyip hatalı müdahale kararları aldıkları belirlenmiştir.

Yurtdışında Covid salgını sırasında sağlık çalışanlarını en çok endişelendiren 8 ana başlık belirlenmiştir (Shanafelt,, Ripp & Trockel, 2020).

Bunlar;

 1) Uygun koruyucu ekipmana ulaşım,
2) İşyerinde enfekte olmak ve bunu aileye taşımak,
3) Olası Covid-19 riskinde hızlı ve net teste erişimin zorluğu ve beraberinde gelen korku,
4 )Enfeksiyonun gelişmesi halinde aile üyelerine ne olacağı konusundaki belirsizlik,
5) Yüksek çalışma saatleriyle birlikte aile ve kişisel ihtiyaçların ne olacağının belirsizliği,
6) Acil bir durumda başka bir serviste görevlendirilmek,
7) Okulların kapalı olduğu ve çocuğun evde olduğu bu dönemde çocuğun bakımı,
8) Güncel bilgi ve iletişim eksikliği.

2003’teki SARS salgınında sağlık profesyonellerinin yarısının psikolojik gerilim altında oldukları; bu durum altında meslektaşlar arası çatışmanın artıp ve algılanan kurumsal desteğin azaldığı rapor edilmiştir (Gavin , Hayden, Adamis &  McNicholas, 2020).

Bugün salgında nispeten iyi durumdayız, vaka sayılarımız giderek azalıyor.

Her gün akşam haberlerinde salgınla ilgili sayılar veriliyor, sağlık çalışanları medyanın markajı altında…

Peki olası bir ikinci dalganın sağlık çalışanları üzerinde yaratacağı duygusal baskının farkında mıyız? Mevcut durumda, çok fazla saat çalışan, arkadaşları enfekte olup onların kötüleşmesini izleyen, ölüm olgusu çalışma hayatının normali olan sağlıkçıların duygusal olarak sürekli gerilim içerisindedir.

Ruhsallıkları bunca gerilime ne zaman dek dayanacaktır? Bu sorular, ne yazık ki sağlık çalışanlarında duygusal tükenmişlikle ilgili cevaplara sahiptirler. Mesleki tükenmişliğin sonu ise ne yazık ki depresyon ve yoğun baskıya neden olan durumlardan kaçınmadır.

Ülkece, önemli bir kaynak vererek yetiştirdiğimiz deneyimli, dinamik ve bilgili sağlık çalışanlarının önlem almayarak onları sektörden kaybetme riskiyle karşı karşıyayız.

Ne yapmalıyız? Bunu Part II’de değerlendireceğiz!

Psk. İrem Ünal  

.