Adana Bölge Adliye Mahkemesi
- Hukuk Dairesi
Esas: 2017 / 1321
Karar: 2017 / 1327
Karar Tarihi: 22.12.2017
ÖZET: Davacı, yüksek ateş şikayetiyle başvurduğu özel hastanede yapılan yanlış enjeksiyon nedeniyle duyu ve organlarından birinde sürekli işlev zayıflaması meydana gelecek şekilde yaralandığını ileri sürerek maddi ve manevi tazminat talebiyle dava açmıştır. Somut olayda; dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, delillerin tartışılarak değerlendirilmiş olmasına, hukuk hakimi ceza mahkemesinde verilen beraat kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarı ile bağlı değil ise de ceza mahkemesinin düzeltilerek onanan ve kesinleşen hükmüne esas alınan ATK raporunun oluşa uygun bulunmasına göre mahkemece verilen kararda hukuka herhangi bir aykırılık görülmemiştir.
(818 S. K. m. 53, 100, 386) (6098 S. K. m. 74, 502) (5271 S. K. m. 223) (6100 S. K. m. 355)
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı, süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dava dosyası incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Tarafların İddia Ve Savunmalarının Özeti:
Davacı vekili, 02.01.2012 tarihli dilekçesiyle; müvekkilinin 23.11.2010 tarihinde yüksek ateş şikayetiyle, davalı tüzel kişiliğe ait Özel … Tıp Merkezine başvurduğunu, davalı Dr. M. K.’un talimatı ile davalı hemşire Z. K.’ın davacıya kalçadan enjeksiyon uyguladığını, davacının bacağında bir süre sonra uyuşma olduğunu, akabinde yapılan tetkik ve tedavi sonucu yanlış enjeksiyon nedeniyle duyu ve organlarından birinde sürekli işlev zayıflaması meydana gelecek şekilde yaralandığının tespit edildiği, olayla ilgili olarak sulh ceza mahkemesinde taksirle bir kişinin yaralanmasına sebebiyet vermekten açılan davanın derdest olduğunu;
… Devlet Hastanesi’nin … sayılı sağlık kurulu raporunda davacıya %44 oranında özür oranı ile “sağ ayak düşük (enjeksiyon) nöropatisi majör depresyon tanısı” konulduğunu, hasta ile hastane yönetimi arasında hasta kabul sözleşmesi kurulduğundan özel hastane işleteninin doktor veya hemşirelerin verdikleri zarardan B.K. 100. maddesine göre sorumlu olduklarını, müvekkilinin bu kaza sonucunda %44 oranında sağlığını kaybetmekle ve sağlığında kalıcı zararlar meydana gelmesi üzerine maddi kayba ve geleceğe yönelik maddi zararlara maruz kaldığını ve çok büyük acı ve elem duyarak manevi zararlara uğradığını, bu zararların giderilmesi için davalıların kusuruyla gerçekleşen zararlara karşılık olmak ve maddi tazminatta fazlaya dair talep ve dava hakları saklı kalmak üzere, 40.000,00.-TL maddi ve 40.000,00.-TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Z. K. dava dilekçesine cevap vermemiştir.
Diğer davalılar vekili, 25.01.2012 tarihli cevap dilekçesinde; müvekkillerinin olayda kusurunun bulunmadığını, davacının önerilen tedaviyi uygulamadığını, devlet hastanesinde gerekmediği halde ve yeterli tetkikler yapılmadan açık ameliyat olduğunu, illiyet bağı koptuğu için müvekkillerine kusur yüklenemeyeceğini, iddia edilen tespiti yapan hastane raporunun gerçeği yansıtmadığını, üstünkörü düzenlenmiş taraflı bir rapor olduğunu, raporda bir tespit yapılmış ise de bunun müvekkillerinin eyleminden kaynaklandığını gösterir delil olarak kabul edilemeyeceğini, davacıda oluşan zararın kaynağının tespit edilemediğini ve araştırılması gerektiğini, talep edilen tazminat miktarının fahiş olduğunu ve davanın ilgili sigorta şirketine ihbarının gerektiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
Mahkemece yapılan yargılama neticesinde, davalılar M. K. ve Z. T.’ın … Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2011/169 esas sayılı dosyası ile yargılandıkları, mahkemenin 11.02.2014 tarihli 2014/128 sayılı kararıyla atılı suçtan beraat ettikleri, beraat kararının Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği ve olay nedeniyle kusuru bulunmayan davalılar adına açılmış davanın reddine karar verilmesinin gerektiği kanaatiyle; davanın reddine karar verilmiştir.
İstinaf Sebebi:
Davacı vekili, 18.09.2017 tarihli istinaf dilekçesiyle; davalılardan M. K. ile Z. K. hakkında sulh ceza mahkemesinde taksirle bir kişinin yaralanmasına sebebiyet vermekten açılan dava sonucunda “sanıkların üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair her türlü şüpheden uzak, kesin, inandırıcı ve cezalandırılmaları için yeterli delil elde edilememesi ve şüpheden sanık yararlanır ilkesi dikkate alınarak sanıkların beraatlerine” karar verildiğini ve kararın kesinleştiğini, mahkemece davalıların ceza davasında kusuru bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddedildiğini;
Ancak TBK’nın 74. maddesinin açık olduğunu, mahkemece yalnızca ceza yargılamasının beklendiğini ve işin esasına girilmediğini, yeniden kusur incelemesi yapılması ve bu yönde bilirkişi raporu alınması gerekirken işin esasına girilmeden ve ceza davasında alınan raporlar ile yetinilerek davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, ceza dosyasında alınan kusur raporlarını kabul etmediklerini, devlet hastanelerinin raporları ve evraklarının müvekkilinde meydana gelen maluliyetin tamamen davalı sağlık kurumunda uygulanan hatalı tedavi ve yanlış uygulamalar neticesinde olduğunu somut olarak gösterdiğini ve eksik inceleme yapıldığını belirterek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasını ve taleplerinin kabulüne karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE:
Dava dosyasının kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri birlikte incelenerek değerlendirildiğinde;
Davacı, yüksek ateş şikayetiyle başvurduğu özel hastanede yapılan yanlış enjeksiyon nedeniyle duyu ve organlarından birinde sürekli işlev zayıflaması meydana gelecek şekilde yaralandığını ileri sürerek maddi ve manevi tazminat talebiyle dava açmış, mahkemece dava konusu olay nedeniyle sulh ceza mahkemesinde yargılanan davalı doktor ve hemşirenin atılı suçtan beraat ettikleri, kararın kesinleştiği ve davalıların kusurunun bulunmadığı kanaatiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dava, özel sağlık kuruluşunda yapılan tedavinin hatalı olmasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Taraflar arasındaki ilişki vekalet sözleşmesi niteliğinde olup uyuşmazlığın temelini teşhis ve tedavi hizmetini üstlenen doktor ve özel hastanenin sorumluluğu ve özen borcu oluşturmaktadır (BK m. 386-390 ve TBK m. 502-506).
Somut olayda; davalı şirkete ait özel sağlık kurumunda doktor olarak görev yapan davalı M. K. ile hemşire Z. K. hakkında,, taksirle bir kişinin (davacının) yaralanmasına neden olma suçundan … Sulh Ceza Mahkemesi’nin 11.02.2014 tarih 2011/169-2014/128 esas ve karar sayılı dosyası ile yapılan yargılama neticesinde, beraatlerine dair verilen kararın temyizi üzerine Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 19.09.2016 tarih ve 2015/13488-2016/11124 esas ve karar sayılı ilamı ile “…
Olayda kusurları bulunmayan sanıkların CMK’nın 223/2-c maddesi gereğince beraatleri yerine, aynı kanunun 223/2-e maddesi gereğince beraatlerine karar verilmesinin kanuna aykırı olduğu gerekçesi ile …”, “Sanıkların taksire dayalı kusurlarının bulunmaması nedeniyle CMK’nın 223/2 (c) maddesi gereğince AYRI AYRI BERAATLERİNE” cümlesi…” yazılmak suretiyle hükmün düzeltilerek onandığı ve 19.09.2016 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
TBK 74 maddelerinde ceza mahkemesinin delil yetersizliğine dayanan beraat kararının hukuk hakimini bağlamayacağı, ancak beraat kararı bir maddi olguyu tespit ediyorsa, suçun sanıklar tarafından işlenmediğinin kesin olarak tespiti olgusuna dayanıyorsa bu kararın hukuk hakimini bağlayacağı, kusurun takdiri hususundaki kararın ise hukuk hakimini bağlamayacağı hüküm altına alınmıştır.
Yukarıda belirtilen karar içeriklerinden: … Sulh Ceza Mahkemesi’nin 11.02.2014 tarih 2011/169-2014/128 sayılı dosyası ile yapılan yargılama sırasında İstanbul Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu’ndan alınan 22.11.2013 tarihli ve… sayılı raporda;
“mevcut bulguların kişide var olan nöropatiden bağımsız olarak yapılan enjeksiyonun komplikasyonu sonucu da oluşabileceği, enjekte edilen ilaçların doku içi yayılımı ile sinir hasarına neden olabileceklerinin tıbben bilindiği, bu durumun enjeksiyonların tekniğine uygun yapılması durumunda da daha önceden öngörülemeyecek ve önlenemeyecek arızalara sebep olabildiği, bu durumun her türlü özene rağmen oluşabilecek herhangi bir kusur ve ihmalden kaynaklanmayan komplikasyon olarak nitelendirildiği, enjeksiyonun yapılış tekniği ve uygulanan bölgenin uyumsuzluğu yönünden tıbbi bir delil de tanımlanmadığından tüm bulgular bir bütün olarak değerlendirildiğinde enjeksiyonu uygulayan sağlık personeline ve enjeksiyon yapılma talimatı veren ilgili hekime herhangi bir kusur izafe edilemediğinin” belirtildiği görülmüştür.
Somut olayda; dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, delillerin tartışılarak değerlendirilmiş olmasına, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53. (TBK 74) maddesine göre hukuk hakimi ceza mahkemesinde verilen beraat kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarı ile bağlı değil ise de ceza mahkemesinin düzeltilerek onanan ve kesinleşen hükmüne esas alınan ATK raporunun oluşa uygun bulunmasına göre mahkemece verilen kararda hukuka herhangi bir aykırılık görülmemiştir. (Bkz: Yargıtay 17.HD’nin 25.12.2015 tarih ve 2014/663-2015/1505 sayılı kararı)
Yukarıda açıklanan nedenler ile HMK’nun 355. maddesi gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde, mahkemece verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığından davacının yerinde görülmeyen istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:
Gerekçesi ve ayrıntıları yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının istinaf talebinin ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf karar harcı peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından istinaf gideri yapılmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
5- Kararın dairemizce taraflara tebliğine,
Dair, dava dosyası üzerinden yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince verilen karar, HMK’nın 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere 22/12/2017 tarihinde oybirliği ile hüküm altına alındı.
Bir Cevap Yazın