Sağlık çalışanlarının Covid-19 pozitifliği iş kazasından daha çok meslek hastalığı tanımına uymaktadır. Diğer yandan, yasal düzenlemelerle her iki durumun da (iş kazası ya da meslek hastalığı olsun fark etmemektedir) bildirimi zorunlu tutulmuştur. Bu nedenle, Covid-19 pozitifliğinin iş kazası ya da meslek hastalığı sayılması pratikte bir fark yaratmamaktadır. Ancak belli farklarda mevcuttur. Örneğin iş kazaları için bu şekilde bir şart yok iken, bir hastalığın meslek hastalığı sayılabilmesi için kurum sağlık kurulunca meslek hastalığı olduğunun tespit edilmesi gerektiğidir.
Sağlık çalışanı ve hukuk açısından en büyük sorun, bulaşın nereden olduğunun tespitidir. Diğer bir deyişle, bulaşın işyeri dışında mı, yoksa işyerinde mi olduğunun belirlenemeyeceği iddia edilebilir. Oysa sağlık çalışanları arasındaki pozitiflik, sağlık çalışanı olmayanlardaki pozitiflikle kıyaslanamayacak ölçüde yüksektir. Örneğin, ülkemizde 1 Nisan 2020 itibariyle Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre 601 sağlık çalışanı Covid-19 pozitiftir. (https://www.medimagazin.com.tr/guncel/genel/tr-bakan-koca-601-saglik-calisani-kovid-19-pozitif-11-681-87690.html). Bu rakamın hızla yükseldiği de bilinmektedir. Ülkemizden daha önce pandeminin başladığı İtalya’da tüm hastaların %9’u sağlık çalışanıdır. Çin’de ilk iki ayda 2052 sağlık çalışanın enfekte olduğu bildirilmektedir. (Epidemiological, Clinical Characteristics and Outcome of Medical Staff Infected with COVID-19 in Wuhan, China: A Retrospective Case Series Analysis, Chuansheng Zheng)
Açıktır ki, Covid-19’da olduğu gibi, bir pandemi esnasında sağlık çalışanları büyük bir bulaş riski altındadırlar. Bu nedenle sağlık çalışanlarında ortaya çıkan covid-19 pozitifliğinin, çalıştıkları kurumdan kaynaklandığının kabulü gerekecektir. Bu açıdan bakıldığında, salgın döneminde Covid-19’un çalıştığı sağlık kuruluşunda bulaştığı önemli bir karinedir. İspat hukukunda karinelerin yeri büyüktür ve karinenin aksini ispatlamak durumunda olan yani sağlık kuruluşu dışında olduğunu kanıtlaması gereken, ilgili işverendir. Diğer bir deyişle, sağlık çalışanı bulaşın hastanede olduğunu kesin delillerle ortaya koymak zorunda değildir. Buna karşılık karşı taraf (işveren, sağlık kuruluşu vb) bulaşın hastane dışı olduğunu kanıtlamak zorundadır.
Sağlık Kuruluşu ya da Hastane, Kendi Sağlık Personelinin Covid-19 Bulaşı Sebebiyle Zarar Görür mü?
Bir sağlık kuruluşunda çalışırken, Covid-19 hastalığına yakalanan bir sağlık personeli için “iş kazası bildirimi” yapılması gerektiğini belirtmiştik. Açıktır ki, işverenler çalışanlarının sağlığını korumak için her türlü önlemi almakla yükümlüdürler. Ancak her önlem alınmış olsa bile, bazı durumlarda, örneğin Covid-19 pandemisinde olduğu gibi iş kazası gerçekleşmekte ve sağlık çalışanları pozitif hale gelebilmektedir.
Yargıtay bir kararında, benzer bir vakada şu noktaları vurgulamıştır; “Bir olayın iş kazası olarak nitelendirilmesi, işverenin her durumda bu kazadan sorumlu tutulmasını gerektirmez. Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamında bir kazasından işverenin sorumlu olması için, işverenin iş güvenliği önlemlerini alma ve özen gösterme yükümlülüğüne aykırı davranışı veya ihtimal göstermesi sonucu kaza meydana gelmiş olmalıdır. Diğer bir deyişle, oluşan kazadan sorumlu olabilmesi için işverenin kusurunun kanıtlanmış olması gerekir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 3.2.2010, E. 2010/21-36, K. 2010/67)
Özetle, Covid-19 pozitif hale gelen sağlık çalışanlarının iş kazası bildirimlerini yapmak, ilgili sağlık kuruluşlarına ek bir külfet getirmeyeceği gibi, yasal bir zorunluluktur.
İşverenin Bulaş Öncesi Sorumlulukları nelerdir?
6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, 4. Madde de İş Sağlığı ve Güvenliği konusunda işverenin yükümlülükleri açıkça belirtilmiştir. İşveren her türlü koruyucu ekipmanı sağlamalı, çalışma ortamını değerlendirmeli, risk analizi yapmalı ve gereken eğitimleri vermelidir.
Konunun diğer bir yönü iş kazası olarak ele alınan Covid-19 olgularının adli ihbarlarının yapılması ve adli raporlarının düzenlenmesidir. Tanı koyan hekimin bir sorumluluğu da ceza hukuku açısından bu gereksinimi yerine getirmektir. Adli İhbarlar her zamanki gibi yapılacaktır. Buna karşılık Covid-19 adli raporlarının düzenlenmesi farklılık arz edecektir. Hastalığı bulgu yaşamadan ayakta geçiren olgular “Basit Tıbbi Muayene” ile giderilebilir (BTM) olarak kabul edilecek iken, yoğun bakım, entübasyon gereksinimleri gibi durumlar “Yaşamsal Tehlike” olarak kabul edilecektir. Adli Tıp Uzmanları Derneği’nin Covid-19 travma skor değerlendirmesinin, bu makale yayımlandığında ilgili rehbere eklenmiş olacağı bilinmektedir. Bu aşamada bir adli tıp konsültasyonu alınması uygun olacaktır.
Bir diğer önemli konu, 08.04.2020 tarihli Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanmış, “Teması Olan Sağlık Çalışanlarının Değerlendirilmesi” kılavuzunda “Yüksek Riskli” teması olan sağlık çalışanlarının durumudur
Ülkemizde bu uygulamaların yapılabilmesi için, Sağlık Bakanlığı kılavuzlarında sağlık çalışanları için yüksek risk grubundaki teması olanlarda, “İş Kazası” bildiriminin yapılması uygun olacaktır.
Sonuç:
Örnek Yargıtay kararı ve yukarıda verilen yasal tanımlamalardan anlaşılacağı üzere;
1- Covid-19 pozitifliğinin, sağlık çalışanları için bir iş kazası ya da meslek hastalığı olarak kabul edilmesi gerekir.
2- Bu nedenle Medula Sistemi’nden Covid-19 tanısı alan sağlık çalışanları, iş kazası ya da meslek hastalığı olarak bildirilmelidir.
3- Covid-19 tanısı alan sağlık çalışanlarının hizmet verdiği sağlık kuruluşları, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı’na iş kazası ya da meslek hastalığı bildiriminde bulunmalıdır.
4-Bu kapsamda adli ihbar ve adli raporların yukarıda belirtildiği gibi düzenlenmesi gereklidir.
5- Covid-19 pozitifliği gelişen sağlık çalışanları, işyeri hekimi tarafından meslek hastalığı yönünden ileri takibe alınmalıdır.
Doç. Dr. Sadık Toprak ve arkadaşları tarafından “ENFEKSİYON HASTALIKLARI VE COVİD-19 ÖZELİNDE MESLEK HASTALIĞI, İŞ KAZASI VE BİLDİRİMLERİ” başlığı ile bir dergide yayınlanmak üzere hazırlanan makalenin küçük bir özeti acil durum nedenli bilgilendirme amaçlı paylaşılmıştır.