Birçok hekim Rudolf Virchow ismiyle ilk kez tıp öğrencisiyken karşılaşır, tüm hastalıkların, hücrelerin işleyişi ve işlev bozukluğundan anlaşılabileceğini öğrenir.

Ancak, Rudolf Virchow’un ünlü ifadesinin  “Tıp bir sosyal bilimdir ve siyaset tıbbın daha büyük ölçekte uygulanmasından başka bir şey değildir” söyleminin yer aldığı bir çok makale de akıllardan çıkmaz. Türkiye’de sağlık-siyaset ilişkisi tartışmaların göbeğine oturunca, bu makaleleri yeniden okuma gereksinimi doğdu.

Virchow’un ünlü ifadesi aslında halk sağlığının özüdür. İnsan sağlığı ve hastalığı, bir bütün olarak toplumun başarılarının ve başarısızlıklarının somutlaşmış halidir. Sağlığı iyileştirmenin ve hastalığı azaltmanın tek yolu, toplumu değiştirmektir. Bu nedenle halk sağlığı siyasi bir eylemdir.

Bu makalelerin amacı sağlık siyaset ilişkisini açıklamak. Ülkemizde siyaset-pandemi-hekimlik tartışmalarının üzücü bir noktaya çekilme çabasında; tüm bu makalelerin tartışmalara ışık tutacağı düşüncesi ile, yeniden okunmalarını öneriyoruz.

Bu makaleler, Rudolf Virchow’un ünlü “Tıp bir sosyal bilimdir ve siyaset, daha büyük ölçekte tıptan başka bir şey değildir “ifadesinin tarihsel kökenlerini ve çağdaş yansımalarını da yeniden ele alıyor. Bilindiği gibi, Virchow, sosyal eşitsizliğin sağlığın bozulmasının temel nedenlerinden biri olduğuna ve bu nedenle tıbbın bir sosyal bilim olması gerektiğine inanıyordu. Virchow’a göre hekimler toplumsal sorunları daha derinlemesine ele alabilir ve daha iyi yönetici olabilirlerdi.

Virchow’un biyoloji ve sosyoloji arasındaki analojileri güncelliğini yitirmiş olsa da temel fikirlerinden bazıları halk sağlığında hâlâ yankılanıyor. Özellikle de günümüzde olduğu gibi, tüm nüfusun Covid-19 olabileceği ve onları iyileştirmek için siyasi eylemin gerekli olabileceği fikri çok geçerli bir yankı olarak kulaklarımızda. Bireyin üstün yararı yerine halk sağlığının öncelenmesi gerekli günlerden geçiyoruz.

Böyle zor günlerde politikacılar, epidemiyologlar ve halk sağlığı uzmanları arasında siyasi süreçleri etkilemede ne kadar ileri gidilmesi gerektiği konusunda önemli tartışmalar olur. Etkili halk sağlığı politikaları ve müdahaleleri uygulanmadan önce, bazı politik eylemlerin gerekli olduğunu gösteren başarı öyküleri bulunmaktadır. Virchow’un, sosyal eşitsizliğin ortadan kaldırılmasının gelecekte tifüs salgınlarını önlemenin tek yolu olduğunu savunduğu ve haklı çıktığı bilinmektedir.

Geçtiğimiz on yıllar boyunca, halk sağlığının  siyasetin bir parçası olması gerektiği fikri, genel halk sağlığının bir prensibi haline gelmiştir. Avrupa Komisyonu için hazırlanan tüm politikalarda “hükümet politikasını etkilemenin”, halk sağlığı uygulamalarının standart bir bileşeni haline geldiği görülmektedir.

Tıp doktorlarının ideal politikacılar olduğu fikri güncelliğini yitirmiş olabilir, ancak pandemiler için politik eyleme ihtiyaç duyulduğu düşüncesi, Virchow’un güçlü ve geçerli iddiasıdır. Bugün bunları özgürce konuşmaya gereksinimimiz var. İhtiyacımız olmayan tek şey sağlık çalışanlarına yönelik şiddet. Siyaset üstü günler yaşandığı bu günlerde, ölüm ile burun buruna olarak çalışan sağlık çalışanlarının ihtiyacı olan toplumsal ayrışma değil sağduyu, kurallara uyulması ve onurlu davranış.

Bugün yazdık, “Hiçbir ülke, hastane ya da klinik kendi çalışanlarının güvenliğini sağlamadan hasta güvenliğini sağlayamaz.  Dün, Dünya Hasta Güvenliği Günü idi. Şimdiye kadar olmadığı kadar sağlık çalışanlarını korumalıyız. Onları duymak, eğitim, ücret vb. haklarını vermek, uyarılarını dinlemek halkı korumaktır”.

İşgal ordularının kara ve denizden saldırıları üzerine, tıp eğitimlerini yarıda kesip Gelibolu cephesine koşan üniversiteli öğrenciler, savaş sırasında şehit düşünce İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi 1921 yılında mezun verememişti. Hekimler geçmişte cephelerde olduğu gibi günümüzde de canları pahasına pandemide savaşmaktadır

Hekimler sadece pandemiye dikkat çekiyor, bilim kurulu üyeleri, dekanlar, Sağlık Bakanı’mız “Hastalık artıyor, bulaşma hızı arttı” “Ölüyoruz” derken sadece halkımızı uyarmak istiyor. Başka bir şey düşünmek abesle iştigal.