Ölüm, yaşamın sona ermesi anlamına gelmektedir. Ölüm kavramına bilimsel açıdan bakıldığında, ölümün bir anda oluşmadığı, elektriklerin kesilmesi gibi canlılığın bir anda son bulmadığı, aksine ölümü bir süreç olduğu görülmektedir. Nitekim, temel vücut fonksiyonları geri dönüşümsüz olarak kaybedilse de hücresel düzeyde yaşam bir süre daha devam etmektedir. Tanatoloji biliminin verileri ve bu süreç ölümden sonra geçen süreyi tahmin etmemize katkı sağlıyor. Beyin ölümüne geçmeden önce ölüm ile ilgili bazı tanımların bilinmesi gerekmektedir.

Somatik Ölüm: Merkezi sinir sistemi, dolaşım sistemi ve solunum sistemi olmak üzere üç temel yaşam fonksiyonunun geri dönüşümsüz kaybıdır. Hukuki anlamda önem taşıyan ölüm tanımıdır.

Hücresel Ölüm: Temel yaşam fonksiyonları geri dönüşümsüz olarak kaybedilse de hücresel düzeyde birtakım metabolik işlevler devam etmektedir. Beyin korteks hücreleri anokside 3-7 dakika içerisinde fonksiyonlarını kaybederken, kemik ve bağ dokusunun fonksiyonlarını kaybetmesi günler sürebilmektedir. Tüm bu işlevlerin sona ermesi hücresel ölüm olarak tanımlanmaktadır.

Beyin Ölümü: Beyin sapı ölümü olarak da tanımlanan bu durum, organ nakli açısından özel bir durumdur. Beyin ölümü tanımı sadece organ transplantasyonuna özgüdür. Dolaşım ve solunum fonksiyonlarının da regüle edildiği, beyin sapı dahil olmak üzere geri dönüşümsüz beyin hasarı olarak tanımlanmaktadır. Beyin ölümü üzerinde yapılan bilimsel araştırmalar neticesinde, beyin ölümünün somatik ölüm olarak kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bunun üzerine birçok ülkede, beyin ölümü gerçekleşen hastalardan organ nakli yapılabilmesi (kadavradan organ nakli) amacıyla yasal düzenlemeler yapılmış olup, beyin ölümü gerçekleşen olguların somatik ölümünün gerçekleştiği, bir başka deyişle hukuki olarak varlığının sona erdiği kabul edilmiştir.

Bazı haberlerde; beyin ölümü gerçekleşen olguların tekrar hayata döndüğünün iddia edildiği görülmektedir. Bu haberler bilgi eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Beyin ölümü (=beyin sapı ölümü) gerçekleşen kişilerin geri dönmesi mümkün değildir. Zira, beyin sapı ölümünde vücudun dolaşım ve solunum fonksiyonlarını sağlayan beyin sapındaki merkezlerin ölümü gerçekleşmiştir.

Hatalı haberlere konu olan bitkisel hayat ile beyin ölümünü karıştırmamak gerekmektedir. Bitkisel hayat, beyin sapının sağlam kaldığı ancak bilişsel aktivitelerin yitirildiği bir durum olup tekrar hayata döndü haberleri bu tanım ile ilgilidir.

Beyin Ölümü Tanı Kriterleri

Beyin ölümü tanısı ile ilgili ilk kriterler 1968 yılında Harvard Tıp Fakültesi’nde oluşturulan bir komite tarafından yayınlanmıştır 1976 yılında ise İngiltere’de Royal Koleji’nde benzer kriterler belirlenmiştir. Ülkemizde ise; 1979 yılında 2238 sayılı Organ ve Doku Alınması, Saklanması, Aşılanması ve Nakli Hakkındaki Kanun ile konu hakkındaki ilk düzenleme yapılmış olup tıbbi ölüm halinin belirlenmesi, bilimin ülkede ulaştığı düzeydeki kuralları ve yöntemleri uygulamak suretiyle hekimlerin insiyatifine bırakılmıştır. 1993 yılında Sağlık Bakanlığı tarafından ilk kez beyin ölümü tanı kriterleri yayınlanmış, 2000 ve 2012 yılında yapılan değişiklerle son halini almıştır. 2014 yılında yapılan değişiklik ile, beyin ölümü tanısının konulması için gerekli 4 uzman hekimden oluşan komisyon şartı, biri nörolog (veya beyin cerrahı) diğeri anesteziyoloji ve reanimasyon (veya yoğun bakım) uzmanı iki hekime düşürülmüştür.

Sağlık Bakanlığı Beyin Ölümü Tanı Kriterleri:

Beyin ölümü klinik bir tanıdır ve tüm beyin fonksiyonlarının tam ve geri dönüşümü olmayan kaybıdır. Beyin ölümü tanısı için aranacak hususlar:

  1. Derin koma ve tam yanıtsızlık hali,
  2. Ağrılı uyaranlara motor cevap alınamaması,
  3. Spontan solunum çabasının bulunmaması ve apne testinin pozitif olması.
  4. Beyin sapı reflekslerinin (okülosefalik, vestibulo-oküler, kornea, faringeal ve trakeal) alınmaması, pupiller orta hatta ve dilate olup parlak ışığa yanıt alınamaması gerekir. Derin tendon ve yüzeyel reflekslerin, Babinski işareti, spinal refleks ve otomatizmaların olması, terleme-kızarma- ateş ve taşikardi bulunması, diabetes insipitus olmaması beyin ölümü tanısına engel oluşturmaz.

Beyin Ölümü ve Organ Nakli

Beyin ölümü tanısı konulan olguların organlarının canlılığını koruyabilmek için, dolaşım ve solunum desteği sağlanmaktadır. Ancak, yapılan tüm medikal desteğe rağmen önemli bir çoğunluğunda ilk 48-72 saatte beyin sapı fonksiyonlarının sağlanamaması nedeniyle destekle çalışmakta olan dolaşım sistemi işlevi kaybolmaktadır. Bu yüzden, organların nakil amacıyla bozulmadan alınabilmesi için, destek ile sağlanan solunum ve dolaşım fonksiyonları sona ermeden önce, aileden izin alınması büyük önem taşımaktadır.

Sağlık Bakanlığı’nın istatistiklerine göre ülkemizde, 2016, 2017, 2018, 2019 ve 2020 yıllarında sırasıyla 1997, 2046, 2178, 2309 ve 842 olguya beyin ölümü tanısı konulmuş, bunların sırasıyla 563 (%28,2), 554 (%27,1), 598 (%27,5), 619 (%26,8) ve 172’sinde (%20,4)organ nakli için aileden izin alınabilmiştir. 2019 yılında ülkemizde 453941 ölüm gerçeklemiş olup, bunların sadece %0,5’i tıbbi olarak organ donörü olabilecek şekilde (beyin ölümü tanısı konulabilen) vefat etmiştir. Kalp, akciğer, pankreas gibi sadece beyin ölümü gerçekleşmiş olgulardan nakli yapılabilen organ bekleyen kişi sayısı 2019 yılında sırasıyla 1163, 89, 297 idi. Ancak, beyin ölümü tanısı konan 2309 olgu olmasına rağmen bunların sadece 619’unda aileden izin alınarak nakil için organlar alınabilmiştir. Sadece kadavradan nakli yapılabilecek organ bekleyen kişi sayısı incelendiğinde, kadavradan organ naklinin ne kadar önemli olduğu bir kez daha anlaşılmaktadır.

Ancak, beyin ölümü gerçekleşen kişinin ailesinin izin verme oranlarının oldukça düşük olduğu görülmektedir. Bu durumun psikososyal, sosyokültürel, bilgi eksikliği gibi birçok sebebinin bulunduğu bildirilmektedir. Türkiye’de dini otoritenin konuya desteği yadsınamaz boyuttadır. Ancak ilk yazıda sözü edilen hukuki sorunlar hala devam etmektedir.

Beyin ölümü tanımı ve tanı kriterlerinin olgunun yakınları tarafından bilinmemesi, organ nakli için izin verme konusunda sorunlara yol açmaktadır. Sağlık çalışanlarında dahi, beyin ölümü ve organ nakli konusunda yeterli düzeyde bilginin olmadığı yapılan anket çalışmalarında tespit edilmiştir. Ülkemizde, beyin ölümü konusundaki bilgi eksikliğinin öncelikle sağlık çalışanlarından başlanarak giderilmesi gerekmektedir. Eğitimler neticesinde, kadavradan organ nakli oranlarının artacağı düşünülmektedir.

Canlıdan değil kadavradan organ nakillerinin çoğunlukta olduğu bir ülke olabilmemiz dileği ile…

İleri Okuma:

Tepehan, S., & Elmas, İ. (2014). Türkiye’de Beyin Ölümü Tanısına Güven Sorunu ve Organ Bağışına Yansımaları. Yoğun Bakım Hemşireliği Dergisi, 18(1), 8-14.

Elmas, İ., & Tepehan, S. (2016). Beyin Ölümü Kavramı ve Organ Transplantasyonu. Turkiye Klinikleri Forensic Medicine-Special Topics, 2(1), 8-11.

Topbaş, E., & Bingöl, G. (2016). Türkiye’de kadavra dönörden gerçekleştirilen organ nakline etki eden faktörler. Nefroloji Hemşireliği D