Covid 19 salgını ile birlikte tekrar gözden geçirilmesinde fayda bulunan hususlardan biri de “Hekimin Tedaviden Çekilme Hakkı” dır.

Hekimin sahip olduğu haklardan belki de en tartışmalı olanı, hekimin tedaviden çekilme hakkıdır. Oldukça dar kapsamlı olmakla birlikte, hekimin tedaviden çekilme hakkının bulunduğu kabul edilmektedir.

Tedaviden çekilme hakkının içeriğinde, hekimin hem hastayı reddetme hakkı hem de başlanmış olan tedaviyi sonlandırma hakkı yer almaktadır. Hukuk sistemimizde hekimin tedaviden çekilme hakkı, Tıbbi Deontoloji Tüzüğü, Hekimlik Meslek Etiği Kuralları ile Çalışan Güvenliği Genelgesi’nde düzenlenmiştir.

Söz konusu düzenlemelerde hekime tedaviden çekilme hakkı tanıyan haller, mesleki ve şahsi nedenler, konsültasyona dayanan nedenler ve şiddet olaylarına dayanan nedenler olarak belirlenmiştir.

Hekime tedaviden çekilme hakkı tanıyan düzenlemelere, Tıbbi Deontoloji Tüzüğü’nün 18. ve 19. Maddelerinde ve Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 25. maddesinde yer verilmiştir.

Tıbbi Deontoloji Tüzüğünün 18. maddesi ; “Tabip ve diş tabibi, acil yardım, resmî veya insani vazifenin ifası halleri hariç olmak üzere, meslekî veya şahsi sebeplerle hastaya bakmayı reddedebilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Tıbbi Deontoloji Tüzüğün 19. Maddesi de; “Tabip ve diş tabibi meslekî veya şahsi sebeplerle, tedaviyi bitirmeden hastasını bırakabilir.

Ancak, bu gibi hallerde, diğer bir meslektaşın tedavi veya müdahalesine imkân verecek zamanı evvelden hesaplayarak hastayı vaktinde haberdar etmesi şarttır. Hastanın bırakılması halinde hayatının tehlikeye düşmesi veya sıhhatinin zarara uğraması muhtemel ise, diğer bir meslektaş temin edilmedikçe, hastayı terk edemez. Hastayı bu suretle terk eden tabip veya diş tabibi, lüzum gördüğü veya hasta tarafından talep edildiği takdirde, tedavi zamanına ait müşahade notlarını verir.” şeklinde kaleme alınmıştır.

Hekimlik Meslek Etiği Kurallarının 25. Maddesi ise; Hekim, ancak tıbbi bilgisini gerektiği gibi uygulayamayacağına karar verdiğinde ve hastasının başvurabileceği başka bir hekim bulunduğu durumlarda, hastanın bakımını ve tedavisini üstlenmeyebilir veya tedaviyi yarım bırakabilir.

Yukarıdaki koşullarda tedaviyi bırakacak hekim, bu durumu ve hastanın sağlığının tehlikeye düşmeyeceğini hastaya veya yakınlarına anlatır ve onları tıbbi yardımla ilgili başka olanaklar konusunda bilgilendirir.

İkinci hekim bulunmadan hekim hastasını bırakamaz. Hekim, tedaviyi üstlenen meslektaşına hasta hakkındaki tüm bilgileri aktarmakla yükümlüdür.” düzenlemesini içermektedir.

Görüldüğü gibi, madde metinlerinde belirtilen şartların varlığı halinde hekimlerin mesleki ve şahsi sebepler ile hastayı tedavi etmeyi red etme hakları bulunmaktadır.

Ayrıca hekimlerin sahip oldukları bu nedenlerin hukuken korunabilir nitelikte olması da gerekmektedir. Bu anlamda hekimin örneğin siyasi, dini, mezhepsel ve benzeri saiklerle hareket ederek hizmetten çekilmesi mümkün değildir. Aksi bir tutum, hekimin hukuki sorumluluğunu doğurur.

Hekimlere tedaviden çekilme hakkı veren sebeplerin ayrıntılarına bakacak olursak;

1-MESLEKİ NEDENLER  :

a-) Hekimin uzmanlığa sahip olmaması (Hekimlik Meslek Etiği Kuralları 18. Maddesi gereği, -acil durumlar hariç- hekimin diğer uzmanlık alanlarına ait tedavi yöntemlerine başvurmaması gerekir.)

b-) Hekimin tıbbi bilgisini gerektiği gibi uygulayamayacağı durumların tamamı (Hekimlik Meslek Etiği Kurallarının 25. Maddesi gereği)

c-) Hekimin uygulamak istediği tedavinin hasta tarafından kabul edilmemesi hali (Tıbbi Deontoloji Tüzüğü’nün 6. maddesinin 2. fıkrası, “tabip ve diş tabibi, tatbik edeceği tedaviye tâyinde serbesttir” şeklinde olduğu gibi hekim, uygulayacağı tedaviyi seçme özgürlüğüne sahiptir.)

Ancak unutulmaması gerekir ki; hekimin bu hakkı kullanabilmesi için aynı hastalığı tedavi etmek için birden fazla tedavi yönteminin hali hazırda uygulanabilir olması ve her bir yöntemin de uzun zamandan beri uygulanması ve tıp bilimi prensiplerine uygun olması gerekmektedir.

2-ŞAHSİ NEDENLER                    :

Hangi durumların şahsi nedenler kapsamında değerlendirilebileceğini belirlemek büyük güçlük arz etmektedir. Şahsi nedenler ile çekilmenin altında, hasta-hekim ilişkisinde olması gereken objektifliğin söz konusu olayda sağlanamaması dolayısıyla tedavinin başarısızlığı ihtimalinin bulunması yatar.

Başka bir deyişle hekimin hastaya karşı duygu dünyasındaki yoğunluk, standart bir tedavi uygulamasını oldukça güçleştirmelidir. Hekimin bu bağlamda açık kalp ameliyatından kaçınması mümkünken, genel bir muayeneden kaçınması mümkün değildir.

 

a-)BULAŞICI HASTALIKLAR:

Meslekleri icabı hekimler, sars, ebola, tüberküloz, AIDS gibi pek çok hastalığın bulaşması riskiyle karşı karşıyadırlar.

Tıbbi Deontoloji Tüzüğünün 15. Maddesi; “Hastaya bakmak üzere bir aile nezdinde veya herhangi bir müesseseye çağrılan tabip, korunmayı da sağlamaya çalışır. Tabip hastalara ve onlarla birlikte yaşayanlara, kendilerine ve muhitlerine karşı mesuliyetlerini bildirir.

Tabib icabında, tedaviye devamı reddetmek pahasına da olsa hijyen ve korunma kaidelerine riayeti temin için gayret sarfeder.” şeklindedir. Tüzüğün 15. Maddesi hekimlere sadece hastaya bakmak üzere bir ev veya kuruma çağrılma halinde sağlık nedenlerine bağlı tedaviden çekilme hakkı sağlamaktadır.

Sağlık kuruluşları dışındaki tedavilerde hekime sağlık sebeplerine dayanan tedaviden çekilme hakkı tanıyan mevzuat, sağlık kuruluşları içerisindeki tedaviler açısından ise suskun kalmayı tercih etmektedir.

Hekimliğin hastaları iyileştirmeye adanmış bir meslek olduğu görüşünden hareketle hekimlerin yüksek riskli bulaşıcı hastalık taşıyan hastalara bakma yükümlülüklerinin bulunduğu kabul edilmektedir.

Sosyal görev paylaşımı açısından nasıl ki yangına müdahale etmesi için çağrılan bir itfaiye görevlisinin veya suç mahalline çağrılan polisin can güvenliği nedeniyle görevi reddetmesi mümkün değilse, doktorun da aynı şekilde hastalarına yardım etmesi ve yaptığı işin risklerini kabul etmesi gerekir.

Hekimlerin bu yükümlülüklerini sınırlayan dört faktör vardır; Aşırı risk, tedavinin sorgulanabilir yararları, diğer hastalara bakma yükümlülüğü ve hekimin kendisi ve ailesine ilişkin yükümlülükleri.

Sağlık Kuruluşlarında bulaşıcı hastalık nedeniyle hizmetten çekilme hakkının kullanılabilmesi için ilk olarak hastalığın objektif anlamda hekimin sağlığı açısından aşırı risk taşıması gerekir.

Doktrinde bir görüş aşırı riski, doğrudan tehdit olarak ifade etmektedir. Doğrudan tehditten anlaşılması gereken ise ne uzak ne spekülatif ne de azdan biraz daha fazla bir risktir; hastalık önemli bir zarar vermeye ilişkin ciddi risk taşımalıdır.

Bir hastalığın aşırı risk taşıyıp taşımadığı belirlenirken objektif ve bilimsel kanıtlara dayanan bir değerlendirme yapılması gerekir.

Ancak aşırı risk tek başına yeterli değildir. Aşırı risk ile birlikte; tedavinin sorgulanabilir yararları, diğer hastalara bakma yükümlülüğü ve hekimin kendisi ve ailesine ilişkin yükümlülüklerinden en az birinin de söz konusu olması gerekir.

3-HAKKIN KULLANILMASINA ENGEL OLAN DURUMLAR:

Tedaviden çekilmek için gerekli olan şahsi veya mesleki sebepler gerçekleşmesine rağmen, hekimin bu hakkı kullanmasını engelleyen durumlar da bulunmaktadır. Bunlar;  a-Acil Yardım, b-Resmi Görevin İfası c-İnsani Vazifenin İfasıdır.

Bu durumlara yalnızca hekimin hastayı reddetme hakkının düzenlendiği Tıbbi Deontoloji Tüzüğü’nün 18. maddesinde yer verilmiş olmasına rağmen, kanaatimizce bu engeller, 19. maddede düzenlenen hekimin tedaviyi bırakma hakkı bakımından da uygulanmaya elverişlidir.

a-)ACİL YARDIM                           :

Tıbbi Deontoloji Tüzüğünün 3. Maddesi; “Tabip, vazifesi ve ihtisası ne olursa olsun, gerekli bakımın sağlanamadığı âcil vakalarda, mücbir sebep olmadıkça, ilk yardımda bulunur.” düzenlemesini içermektedir.

Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 18. Maddesi düzenlemesi doğrultusunda hekim, gecikmenin hasta yaşamını tehdit edebileceği zorunlu durumlarda özel bilgi ve beceri gerektirse bile tıbbi girişimde bulunabilir.

Yukarıda belirtmiş olduğumuz mevzuat çerçevesinde, ister kamu görevlisi, ister işçi, isterse de bağımsız çalışan hekim niteliği taşısın tüm hekimlerin acil durumlarda tedavi etme yükümlülüğü bulunmaktadır.

Acil tıbbi yardımın gerektiği durumlarda hekim ne şahsi sebepler ile ne de mesleki sebepler ile hizmetten çekilemez.

İster kamu görevlisi olsun, ister işçi, isterse de bağımsız çalışan hekim niteliği taşısın tüm hekimlerin acil durumlarda tedavi etme yükümlülüğü olduğunu belirttik. Esasen hukukumuzda tedavi etme yükümlülüğü geniş şekilde ele alınmaktadır.

TCK’nun “Yardım veya Bildirim Yükümlülüğünün Yerine Getirilmemesi” başlığını taşıyan 98. Maddesi; “(1) Yaşı, hastalığı veya yaralanması dolayısıyla ya da başka herhangi bir nedenle kendini idare edemeyecek durumda olan kimseye hal ve koşulların elverdiği ölçüde yardım etmeyen ya da durumu derhal ilgili makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. (2) Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi dolayısıyla kişinin ölmesi durumunda, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” şeklindedir.

TCK’nun 98. Maddesi çerçevesinde hekimlerimizin, tedavi etme yükümlülüğüne aykırı uygulamaları ciddi cezai yaptırımlar ile karşı karşıya kalmaktadır.

b-)RESMİ GÖREVİN İFASI         :

Şahsi veya mesleki sebeplere dayanarak tedaviden çekilmeyi önleyen ikinci durum, hekimin sağlık hizmetini resmi görevin ifası şeklinde sunmasıdır.

Resmi görevden anlaşılması gerekenin ne olduğu, hakkın kapsamının belirlenmesi bakımından oldukça önemlidir. Resmî kelimesi sözlükte “devletin olan, devlete ait, devletle ilgili, özel karşıtı” olarak tanımlanmaktadır.

Anayasa hükümleri incelendiğinde de, resmi ifadesinin hep özel karşıtı olarak kullanıldığı görülmektedir. Kavrama bu anlamıyla yaklaşıldığında, kamuya ait hastane, sağlık ocağı, dispanser ve benzerlerinde çalışan, kısaca kamu görevlisi niteliğine sahip olan hekimlerin hizmetten çekilmesinin mümkün olmadığı söylenebilir.

Mevzuat hükmünün yukarıdaki gibi dar yoruma tabi tutulması, kamu görevlileri açısından sadece şiddet olayları nedeni ile hizmetten çekilme hakkının bulunduğu sonucunu doğurmaktadır.

Bir hekimin, sırf kamu görevlisi olması dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı kapsamındaki sağlık hakkının, yok sayılması olanaksızdır.

Zira kamu hizmetinde süreklilik sağlandığı müddetçe hekimin hizmetten çekilmesini engelleyen başka bir husus bulunmamaktadır. Bu nedenle hükmün dar yoruma tabi tutulmaması ve salt kamu görevlisi olmanın bu kapsamda değerlendirilmemesi gerekir.

Bu itibarla burada resmi görevin ifasının, kamu görevlisinin mevcut görevinden ayrıca ve bir resmi karar ile görevlendirildiği durumları içerdiği kabul edilmelidir. Kanaatimizce hüküm, resmi görevle deprem, karantina gibi mücbir sebeplere dayanan sağlık hizmetleri, gezici aşı uygulaması gibi sosyal sağlık hizmetleri gördürülen hekimlerin, bu hizmetlerin ifası aşamasıyla sınırlı olarak hizmetten çekilme hakkını kullanamayacakları şeklinde anlaşılmalıdır.

c-)İNSANİ VAZİFENİN İFASI                 :

 

Hekimlerin şahsi ve mesleki sebeplere dayanarak tedaviden çekilmelerinin önündeki son engel, insani vazifenin ifasıdır. Esasında meslek olarak hekimliğin “acı çeken birine yardım etme yükümlülüğü”ne dayandığı dikkate alındığında, hekimliğin başlı başına bir insani vazifenin ifası niteliği taşıdığı ileri sürülebilir.

Bununla birlikte literatürde “sokak hekimliği” olarak ifade edilen insani vazifenin ifası ile hekimin kanuni veya sözleşmesel bir yükümlülüğü olmadığı durumlarda dahi tıbbi girişim gereken bir durumla karşılaştığında girişimde bulunmasına ilişkin gereklilik kastedilmektedir.

İnsani vazifenin ifasına ilişkin bu yükümlülüğün asıl kaynağı, tıp etiğidir.

4-TEDAVİDEN ÇEKİLME HAKKININ KULLANILMASI USULÜ:

 

Tedaviden çekilme engellerinin bulunmadığı durumlarda ise hekimin, tedaviden çekilme hakkını kullanırken belli bir usule uygun davranması gerekir. İlk olarak, hastanın ihtiyaç duyduğu tedaviyi uygulayabilecek uzmanlıkta ve erişilebilir ikinci bir hekim bulunmalıdır.

Erişilebilir olmaktan maksat, hastanın diğer hekime ulaşmasının çok zahmetli olmamasıdır. Erişilebilir olup olmadığı belirlenirken hastanın sağlık durumu, sağlık kuruluşları arasındaki mesafe, sahip olunan nakil vasıtaları, coğrafi koşullar, iklim koşulları gibi pek çok husus dikkate alınır.

İkinci olarak, hekimin hastayı ve tedaviyi üstlenecek hekimi bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getirmesi şarttır. Bilgilendirme yükümlülüğü yerine getirilirken hastaya durumu, tıbbi ihtiyaçları ve tedavinin gelecek aşamaları hakkında bilgi verilmesi ve tedaviye ilişkin müşahede notlarının diğer hekime iletilmesi gerekmektedir.(İstek halinde tıbbi müşahede notlarının hastaya da verilmesi gerekir.)

5-KONSÜLTASYONA DAYANAN TEDAVİDEN ÇEKİLME HAKKI:

a-)Hekimin konsültasyon isteğinin hasta tarafından reddi.

b-)Görüşüne başvurulan hekim ile tedaviyi yürüten hekim arasındaki görüş ve kanaat farklılıkları.

 

6-ŞİDDET OLAYLARINA DAYANAN TEDAVİDEN ÇEKİLME HAKKI:

Hasta-hekim ilişkisinde şiddet olayları oldukça yaygındır. Yapılan pek çok araştırmada işyerinde karşılaşılan şiddet olayları bakımından sağlık alanında karşılaşılan şiddet olaylarının diğer alanlardaki şiddet olaylarının epey önünde olduğu görülmektedir.

Dünya Sağlık Örgütü tarafından hekimlerin karşılaşabileceği şiddet olayları  “hasta, hasta yakınları ya da diğer herhangi bir bireyden gelen, sağlık çalışanı için risk oluşturan; tehdit davranışı, sözel tehdit, fiziksel saldırı ve cinsel saldırıdan oluşan durum” olarak belirtilmektedir.

Şiddet olaylarına dayanan tedaviden çekilme hakkı, esasında şahsi sebeplere dayanan tedaviden çekilme hakkı kapsamında değerlendirilebilecek niteliktedir. Bununla birlikte şiddet olayları, Çalışan Güvenliği Genelgesinde ayrıca ve açıkça bir çekilme hakkı olarak kabul edilmiştir.

Çalışan Güvenliği Genelgesi’nin 6. maddesine göre, “Sağlık çalışanları, sağlık hizmeti sunumu esnasında şiddete uğraması halinde, acil verilmesi gereken hizmetler hariç olmak üzere hizmetten çekilme talebinde bulunabilir.” (Genelge düzenlemesinden anlaşıldığı gibi sadece hekimlere değil tüm sağlık çalışanlarına hizmetten çekilme hakkı tanınmıştır.)

Genelgeye göre şiddet olayları bakımından hekimin tedaviden çekilmesini engelleyen tek durum, acil tedavinin uygulanmasıdır. Bunun dışında ne resmi görevin ne de insani vazifenin ifasına dayanarak hekimin tedaviden çekilmesi engellenebilir.

Düzenlemenin en can alıcı noktası, diğer tedaviden çekilme hallerinden farklı olarak, hekimin şiddet olaylarına dayanan tedaviden çekilme hakkını tek başına kullanamamasıdır.

Hekim sadece hizmetten çekilme talebinde bulunmaya yetkili kılınmıştır. Genelgenin 6. maddesinin (a) bendinde, hekimin tedaviden çekilme talebini, kurum tarafından belirlenen yöneticiye sözlü veya yazılı olarak bildireceği belirtilmiştir.

Yöneticiden anlaşılması gereken ise yine Genelgenin 2. maddesine göre hastane ile ağız ve diş sağlığı merkezlerinde kurum tarafından belirlenen başhekim yardımcısı; bağlı birimlerdeki çalışanlar bakımından ise halk sağlığı ve il sağlık müdürlüklerince belirlenen müdür yardımcısıdır.

Bildirim üzerine yönetici olayı derhal değerlendirerek, tedaviden çekilme talebinin uygun olup olmadığı hakkında gecikmeksizin karar verecektir. Tedaviden çekilme talebinin uygun bulunmaması halinde hekim tedaviyi sürdürmekle yükümlüdür.

Öte yandan hekimin artık şiddet olaylarını şahsi neden kapsamında ele alarak Tıbbi Deontoloji Tüzüğü’nün 19. maddesine dayanarak tedaviyi bırakmaya karar vermesi, kanaatimizce mümkün değildir ve hukuki sorumluluğunu gündeme getirir.

Ayrıca bu yazının hazırlandığı sırada, sağlıkta şiddeti önleme amacıyla 8.4.2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan “Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” 15.04.2020 tarihinde TBMM’de kabul edilmiştir.

Teklif, siyasi partilerin ortak önergesi ile TBMM genel kurulunda görüşülmekte olan 212 sıra sayılı Kanun teklifine eklenerek kanunlaştırılmıştır. Teklif ile 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun ek 12. maddesinde yapılan ilave düzenleme ile; kamu ve özel sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele karşı görevleri sebebiyle işlenen; kasten yaralama, tehdit, hakaret, görevi yaptırmamak için direnme suçlarına karşı verilecek cezaların; yarı oranında arttırılması, hapis cezalarının ertelenmemesi, şiddet faili hastaya ya da yakınına sağlık hizmetinin bu suçun mağduru olan sağlık personeli  dışındaki bir başka sağlık personeli tarafından verilmesine yönelik düzenleme kabul edilmiştir.

SONUÇ                                  :

Hekimin tedaviden çekilmesinin sonuçları, çekilmenin hukuka uygun olup olmamasına göre değişir. Hekimin tedaviden çekilmesinin hukuka uygun olması için; öncelikle çekilme hakkına sahip olunması, sahip olunan bu hakkın kullanılmasını engelleyen bir durumun bulunmaması, hakkın usulüne uygun olarak kullanılması ve son olarak kötü niyetli hareket edilmemesi gerekir.

Kümülatif olarak aranan bu şartlardan birinin dahi bulunmaması halinde hekimin tedaviden çekilme hakkını hukuka aykırı bir biçimde kullandığından söz edilir. Tedaviden çekilme hakkı hukuka aykırı bir şekilde kullanıldığında, tıbbi uygulama hatasından (tıbbi malpraktis) söz edilir.

Tıbbi Malpraktisin ise cezai, hukuki, idari sorumluluk ve disiplin sorumlulukları mevcuttur.

Hekimin tedaviden çekilmesinin hukuka uygun olduğu durumlarda, hastaya başka bir hekim tarafından tedavi uygulanır. Bu genel etkisinin dışında, tedaviden çekilmenin kural olarak, ne hekim ne de hasta üzerinde bir sonucu bulunmaktadır. Buna karşılık şiddet olaylarına dayanan tedaviden çekilme, istisnai olarak hasta açısından pek çok hukuki sonuç doğurur.

İdari sorumluluklar bakımından değerlendirilirse; şiddet olaylarının gerçekleşmesi halinde Çalışan Güvenliği Genelgesi ile getirilen “Beyaz Kod” uygulaması devreye girer ve sağlık kuruluşunun yöneticisi hekimin korunması için gerekli önlemleri alır. Yönetici, hekimlerin güvenliğini sağlayacak ve hukuka aykırı saldırıları sonlandıracak her türlü tedbiri almak ve uygulamakla yükümlüdür. Bu yükümlülük, kurumlarda genellikle özel güvenlik görevlileri eliyle yerine getirilir.

Özel güvenlik görevlileri, saldırganı etkisiz hale getirmek üzere yakalama yetkisini kullanıp, genel kolluğu haberdar edecektir.

Yine Aile Hekimliği Uygulama Yönetmeliği’nin 8. maddesinin 2. fıkrasına göre “Sağlık hizmeti sunumu sırasında meydana gelen şiddet olayının adli veya mülki idare makamlarınca verilen belgeyle belgelendirilmesi durumunda, aile hekimi veya aile sağlığı elemanına şiddet uygulayan kişinin müdürlükçe mevcut aile hekiminden kaydı silinir”.

Hastanın kaydının silinebilmesi için sağlık hizmeti sunumu sırasında meydana gelen şiddet olayının adli veya mülki idare makamlarınca verilen belgeyle belgelendirilmesi ve hasta tarafından erişilebilir bir aile hekiminin bulunması şarttır.

Nitekim bu husus hükmün ikinci cümlesinde, “Bu şekilde kaydı silinen kişinin, aynı iş günü içerisinde yeni aile hekimi seçmemesi durumunda ikamet ettiği bölge göz önünde bulundurulmak suretiyle kayıtlı nüfusu en düşük aile hekimine müdürlükçe kaydı yapılır.” şeklinde belirtilmektedir.

Aile hekimlerine özgü olarak getirilen “Hastanın Kaydını Silme” yaptırımı, ikinci bir idari sorumluluk yoludur.

Hekime şiddet uygulayan hastanın, cezai sorumluluğu da gündeme gelecektir. 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nun ek 12. maddesinin 2. fıkrasında, özel sektörde çalışan hekimlerin de Türk Ceza Kanunu anlamında kamu görevlisi sayılacağına hükmedildiğinden; gerek kamu kurum ve kuruluşlarında gerekse özel sektörde çalışan hekimlerin tamamı, şiddet uygulayan hastanın veya yakınlarının cezai sorumluluğuna gidebileceklerdir.

Covid-19 pandemisi sırasında hiçbir hekimin sağlık hizmeti sunumundan imtina etmediği görülmektedir.

Kaldı ki bu yukarıda belirtildiği gibi ciddi bir sorumluluktur. Ancak, ölümcül risk içeren olası ve kesin covid-19  hastalarına kişisel koruyucu ekipman verilmeden bakılması da hiçbir hekimden beklenemez.  Sağlık çalışanların derhal bu eksikleri bildirip giderilmesini yazılı olarak talep etmesiz Sağlık Bakanlığı’nın da talebidir.

Bağlantıda TTB tarafından hazırlanmış tutanak, sizleri bilgilendirecek kullanışlı bir örnektir.

Av. Meltem Aksoy