Covid-19 riski gerekçesiyle hemşire anneden çocuğunun velayetinin alınması haberi gündeme oturdu. Yorulmaz Medikolegal Mesul Müdürü Dr. Eda Yorulmaz; velayet, çocuğun üstün yararı, ebeveynlik hakları gibi hususları uzun süre Aile Mahkemelerinde de uzmanlık yapan Sosyal Hizmet Uzmanı Oben Südütemiz’e sordu.
- Geçtiğimiz hafta, sağlık çalışanı olduğu için velayet davasında COVID-19 bulaşma riski nedeniyle çocuğun velayetini sağlık çalışanı anneden alarak babaya veren mahkeme kararı tartışmalara yol açtı. Öncelikle, velayete ilişkin bilgi verebilir misiniz?
Tüm dünyanın hazırlıksız olarak yakalandığı COVID-19 pandemisi, insanın yaşamı ve sağlığın sürdürebilirliğine yönelik şiddetli etkisi başta olmak üzere, insanın geleceğe ilişkin umut, yeterli gıda, giyecek, barınma koşullarını sağlayacak temel gelir düzeyi gibi sosyal refah ve sosyal adalete yönelik gereksinimlerini, insan ilişkilerinin doğasını ve kurumsal sistemlerin işleyişini de olumsuz etkilemiştir. Özellikle pandeminin tüm nüfusa etkileri yanı sıra belirli toplum kesimine özellikle risk grupları olarak değerlendirilen çocuklar, kadınlar, yaşlılar, engelliler, kronik hastalığı olanlar, tutuklular, hükümlüler, mülteciler, göçmenler gibi grupların komplike olan sorunlarının içerik ve niteliklerini daha da farklılaştırmıştır.
DSÖ tarafından ilan edilen pandemi süreciyle birlikte sağlık sistemi uygulamalarının yoğun bir şekilde hayatta kalmanın temel belirleyiciliği olan yaşam hakkının korunması ve herkes için sağlığa erişim önceliğinde, bulaşıcı hastalığın yayılmasının önlenmesi, bulaşıcı hastalığın teşhisi ve kontrolü, vaka yönetimine yönelik faaliyetler ile yürütüldüğü görülmektedir. Sağlık sistemi çalışanlarının bu süreçte hem mesleki hem de kendi yaşam alanlarında zorlukların derinleştiği tartışma götürmez bir gerçekliktir. Gündemde olan, COVID-19 sebebiyle geçici velayeti anneden alınması haberine değinmeden önce boşanmış ya da boşanma aşamasında olan kişilerin müşterek çocuğa yönelik sorumluluklarına değinmek yerinde olacaktır.
Velayet kavramından bahsetmek gerekirse; ana veya babanın, ergin olmayan çocuklarının veya kısıtlanmış ergin çocuklarının kişi varlığına, malvarlığına ve bu iki husus hakkında onları temsiline ilişkin sahip oldukları hakların ve yükümlülüklerin tümüne denilmektedir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’un velayet hakkına ilişkin 335. maddesinde, ergin olmayan çocuğun, ana ve babasının velayeti altında olduğu, yasal sebep olmadıkça velayetin ana ve babadan alınamayacağı belirtilmek suretiyle evlilik ilişkisi süresince velayet hakkının ve bu kapsamdaki yetkilerin ortak kullanımı düzenlenmiştir. TMK’nın 336. maddesinde evlilik devam ettiği sürece ana ve babanın velayeti birlikte kullanacağı, ortak hayata son verilmesi veya ayrılık hâlinde hâkimin velayeti eşlerden birine verebileceği, ana ve babadan birinin ölümü hâlinde velayetin sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan tarafa ait olduğu hüküm altına alınmıştır.
Boşanma davası devam ederken müşterek çocuk ile ilgili geçici velayet kararı verilebilir. Her ne kadar “tedbiren” ya da “geçici” velayet ifadeleri kullanılsa da Türk Medeni Kanunu 182. maddesi kapsamında bir “Velayet Hakkı” söz konusu değildir. Zira TMK 169. maddesinde “çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri” denilmek suretiyle bunun bir velayet hakkı olmadığı, çocuğun bakımı ve korunmasına ilişkin bir önlem olduğu belirtilmektedir.
- Boşanma sürecinde velayetin ebeveynlerden birine verilmesinde dikkat edilecek hususlar nelerdir?
Her şeyden önce çocuğun üstün yararı gözetilmek zorundadır. Velayet hususu kural olarak kamu düzenine ilişkindir ve velayete ilişkin davalarda re’sen araştırma ilkesi uygulandığından hâkim, tarafların isteği ile bağlı değildir. Velayetin değiştirilmesine ilişkin tarafların talepleri değerlendirilirken ebeveynlerin taleplerinden ziyade çocuğun üstün yararı göz önünde tutulmaktadır. Ebeveynlik tutum ve davranışlarını içeren ebeveynlik kapasiteleri (bakım gözetim ve koruma alanları) çocuğun gelişimsel özellikleri ve gereksinimleri, fiziksel ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik halinin sağlanmasına açısından gerekli tüm bilgiler dikkate alınarak ve uzmanlar tayin edilip araştırılarak değerlendirilir.
Örneğin; anne ve baba ile görüşmeler, çocuk görüşmeleri, ortam ve koşullara ilişkin çevre incelemesi, kaynak kişilerden bilgi alma gibi bir dizi araştırmalar yapılmakta, araştırma sonucunda elde edinilen bilgiler bütünlüklü bir değerlendirme ile rapor olarak mahkemeye sunulmaktadır. Söz konusu araştırma ve raporlamalar öncelikle Cumhuriyet Başsavcılıklarına bağlı olarak kurulan Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri Müdürlüğü bünyesinde görevli sosyal hizmet uzmanları, psikologlar, pedagoglar tarafından gerçekleştirmektedir. Bazı vakalarda çocuk psikiyatrisi ve yetişkin psikiyatri uzmanları tarafından değerlendirmeler yapılmaktadır.
- Peki, velayet kararının verilmesinde çocuğun görüşünün bir önemi var mıdır?
Elbette. Taraf olduğumuz uluslararası metinler ve ulusal mevzuatımızdaki düzenlemelerde velayet konusu değerlendirilirken çocuğun yaşı ve olgunluk derecesine göre çocuğun görüşünün de alınması gerektiğini vurgulanmaktadır.
Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin 12. maddesinde; “Taraf Devletler, görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip çocuğun kendini ilgilendiren her konuda görüşlerini serbestçe ifade etme hakkını bu görüşlere çocuğun yaşı ve olgunluk derecesine uygun olarak, gereken özen gösterilmek suretiyle tanırlar. Bu amaçla, çocuğu etkileyen herhangi bir adli veya idari kovuşturmada çocuğun ya doğrudan doğruya veya bir temsilci ya da uygun bir makam yoluyla dinlenilmesi fırsatı, ulusal yasanın usule ilişkin kurallarına uygun olarak çocuğa, özellikle sağlanacaktır” denilmektedir.
Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin çocuğun usule ilişkin haklarından, davalarda bilgilendirilme ve dava sırasında görüşünü ifade etme hakkının düzenlendiği 3. maddesinde ise: “…Yeterli idrake sahip olduğu iç hukuk tarafından kabul edilen bir çocuğun, bir adli merci önündeki, kendisini ilgilendiren davalarda, yararlanmayı bizzat da talep edebileceği aşağıda sayılan haklar verilir:
- a) İlgili tüm bilgileri almak
b)Kendisine danışılmak ve kendi görüşünü ifade etmek
c)Görüşlerinin uygulanmasının olası sonuçlarından ve her tür kararın olası sonuçlarından bilgilendirilmek.”
Adli mercilerin rolünden, karar sürecinin düzenlendiği 6. maddede (b) ve (c) bentlerinde ise;
“b) …Çocuğun iç hukuk tarafından yeterli idrak gücüne sahip olduğunun kabul edildiği durumlarda,…çocuğun yüksek çıkarına açıkça ters düşmediği takdirde, gerekirse kendine veya diğer şahıs ve kurumlar vasıtasıyla, çocuk için elverişli durumlarda ve onun kavrayışına uygun bir tarzda çocuğa danışmalıdır…Çocuğun görüşünü ifade etmesine müsaade etmelidir.
c)Çocuğun ifade ettiği görüşe gereken önemi vermelidir” düzenlemeleri mevcuttur.
Bu düzenlemeler ışığında velayeti düzenlenen çocuğun, idrak çağında olması halinde, kendisini yakından ilgilendiren bu konuda ona danışılması ve görüşünün alınması gerekmektedir. Bunun ise esasen çocuğu travmatize etmemek için yine uzmanlar tarafından yapılması uygun olacaktır.
- Boşanma sonrası ortak velayet kararı verilebilir mi?
Birlikte velayet; çocuk üzerindeki velâyet hakkına ana babanın müştereken ve eşit olarak sahip olmasıdır. Velâyetin birlikte kullanılması ana ve babanın, çocuğun bakım, eğitim ve öğretimini birlikte yönetecekleri anlamına gelmektedir. Çocuk ayırt etme gücüne sahipse onun görüşünün alınması, çocuğun üstün yararının gözetilmesi, mahkemenin boşanma sonrasında ana baba arasındaki çatışmalar nedeniyle çocukla ilgili hususlarda ana babanın birbirleriyle anlaşamayacaklarına kanaat getirmemesi gibi hususlar gözetilir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2017 yılında verdiği kararda (2016/15771E-2017/1737K) müşterek velayetin koşullar oluşmuş ise mümkün olduğu belirtilmiştir.
- Korona nedeniyle çocuğunun velayeti alınan hemşirenin haberi, covid-19 ile mücadele eden sağlık çalışanlarında ciddi tepkilere yol açtı. Koronavirüse yönelik insanüstü çaba gösteren sağlık çalışanları, covid-19 gerekçe gösterilerek 5.5 yaşındaki bir çocuğun geçici de olsa velayetinin anneden alınmasını doğru bulmadılar. Bu konuyu nasıl değerlendirirsiniz?
Oldukça hassas bir konu. Çağımızın çocuk ve çocukluğa yönelik paradigması, insanlarla eşit bir statüye sahip olan çocukların, büyüme ve gelişme süreçleri nedeniyle bir yetişkinin bakım, koruma ve gözetimine ihtiyaç duyduğunu, en idealin çocuğun ailesi yanında yetişmesinin olduğunu ve birincil bakım sağlayıcı olarak ailenin çocuğun ihtiyaçlarına karşılayamadığı durumlarda ise, sorumluluğun devlete ait olduğunu işaret etmektedir.
Pandeminin makro düzende tüm çocuk ve ailelerine yönelik doğrudan etkisi göz ardı edilmemekle birlikte, spesifik boyutta boşanmış, ayrı yaşayan veya mahkeme süreçleri devam eden anne ve babalar üzerinde etkisi kaçınılmazdır. Salgın boşanmış veya ayrılık sürecinde olan anne, baba ve çocukların birbirleriyle olan ilişkilerini de etkilemiştir. Gerek çocuğun yanında yaşadığı ve/veya velayeti elinde bulunduran ebeveyn yönünden, gerekse çocukla şahsi ilişki kurulan diğer ebeveyn yönünden, çocukların yaşantı düzenleri ve ebeveyn sorumlulukları ile risk iddialarına yönelik sorun ve zorluklar mahkemelere yansımaktadır.
Pandemi süreciyle birlikte özellikle salgına müdahale tedbirleri kapsamında ortaya çıkan sokağa çıkma kısıtlılıkları, seyahat kısıtlılıkları, eğitim-öğretim ile ilgili düzenlemeler ve sosyal mesafe kuralları gibi zorunlulukların ebeveynlerin ve çocukların durum ve koşullarına etkileri olarak alabiliriz. Örneğin; şahsi ilişki tesisinde gün, saat ve durumsal koşulların çakışması, ebeveynlerin çocukla seyahat etmesi ve/veya nafaka ödemeleri gibi ekonomik koşulların değişmesi vb. gibi durumsal koşullara bağlı gelişmeler ile, evde kalma, uzaktan eğitim- yüz yüze eğitim ile birlikte okula gönderip-göndermeme, ders dışı etkinliklere katılıp- katılmama, sosyal mesafe kurallarına uyup-uymama gibi konular ile ebeveynlerin birbirleri hakkında çocuk bakım ve yetiştirme yöntemlerine ilişkin sorun iddiaları olduğu görülmektedir. Kapsamlı bu sorun alanlarının yanı sıra özel ihtimam gerektiren ve sağlık sorunları olan çocukların gereksinimlerine bağlı gelişmeler de gündeme gelmektedir.
Şüphesiz yetişkinlerin kendi yaşantıları, düşünce duygu ve davranışlarının “çocuğun üstün yararı” ile uyumlu olması beklenen bir idealdir. Ancak bu olağanüstü zamanların küresel olarak ortaya çıkardığı yaşantıların tüm kültürlerde benzer şekilde insanlar üzerinde ortaya çıkarttığı fiziksel, ruhsal ve sosyal, ekonomik vb. yüklerden etkilenilmemesi insan ilişkilerinin doğası gereği beklenmektedir.
Burada temel ölçüt çocuklar ile uygulamalarda çocuğun üstün yararının korunmasıdır. Çocuğun üstün yararının korunması perspektifinde; ideal olan Covid- 19 salgınının etkisinin azalıncaya kadar boşanmış veya ayrı yaşayan ebeveynlerin çocukları ile kuracakları ilişkilerde temel önceliğin sağlıklı yaşam hakkı ve sürdürebilirliğin sağlanmasına olanak veren ve anlaşacakları duruma özgü alternatif bir plan üzerinde olmalıdır. Bu plan, çocukların sağlığının ve gelişimin korunmasına hizmet ederken ebeveynlerin çocuklarının yaşamlarına kattıkları anlam ve değeri de gözeten bir bakış açısını yansıtmalıdır.
Çocukların yaşı, gelişim düzeyleri ve sağlık durumlarına göre, çocukların bakım, koruma ve gözetiminde yer alacak ebeveynler, üçüncü kişi bakıcılar, büyükanneler- büyükbabalar gibi kişilerin nitelik ve özellikleri, yakın akraba ilişkileri, arkadaşlar ile çocukların evler arası geçişlerinde kalacağı yerlerin özellikleri, çocukların şehir içi ve şehir dışı ulaşımları gibi günlük yaşam düzenleri, virüse yakalanma ve virüs taşıma risklerini ortadan kaldıracak ya da minimuma indirecek bütünlüklü bir bakış açısıyla değerlendirecek alternatif bir plan kapsamında bulunmalıdır. Küresel salgının niteliği, boyutu, etkisi ve belirsizliği anlaşmayı zorunlu kılmaktadır.
Olağanüstü hal ve koşullarının yarattığı zorluklarda her iki ebeveynin çocuğa neler olduğunu açıklamak ve çocuklarını güvende tutmak için ellerinden gelenin en iyisini yaptıklarını bilmesi ve çocuğun bunu hatırlaması onun gerek yaşam güvenliği ve sürekliliği gerekse psiko-sosyal yaşamı için önemli bir değerdir.
Bununla birlikte anne ve babalar bulaşıcılığa sakin ve tutarlı şekilde ellerini yıkama, maske takma, hijyen ve sosyal mesafe kurallarına uyma gibi kurallar ile maksimum hem kendi sağlıklarına dikkat edecek hem de sağlığın korunmasında çocuklarına olumlu rol model olacaklardır.
Çocukların eğitim süreçlerine ilişkin merkezi otoritenin aldığı kararlar ve kuralları dikkate alan bir şekilde çocuğun etkin ve zamanında eğitim almasına dikkate alınmalı, online eğitim durumunda çocukların eğitime katılabilmesine olanak ve koşullar sağlanmalı, çocukların okul saatleri dışındayken veya ebeveynler çalışmaya devam ederken çocuğun eğitim sürecinin gözetimi sürdürülmelidir.
Velayet sahibi olmayan ebeveynin çocukla görüşmesine olanak sağlanamadığı durumlarda ebeveynin çocuklarıyla görüşmesi amacıyla alternatif en uygun görüşme olanakları sağlanmalı, mevcut şartlarda dijital sistemler devreye alınarak, çocuk ve ebeveynin dijital ortamda görüntülü ve sesli bir şekilde bir arada vakit geçirmelerinin sağlanması çocuk-ebeveyn bağının sürdürülmesine olanak sağlayacak bir yöntemdir. Bunun için ayrılmış ebeveynlerin sağduyulu makul ve esnek bir yaklaşım sergileyecek iş birliği geliştirmesi yine çocuk yararına uygulamalardır.
Ebeveynler, temaslı ya da virüs bulaştığına yönelik bir şüphe geliştirdiklerinde karşı tarafa bu durumu açıklamalı veya ebeveynlerden birisi COVID-19 testi pozitif ise de karantina sürecinde tıbbi olarak iyileşinceye kadar çocukla teması olmamalıdır. Öte yandan çocuğun COVID-19 testi pozitif olduğunda ebeveyn çocuğun tedavilerini başlatarak çocuğun daha fazla kişiyle temasını önleyecek ortam ve koşulları sağlama yükümlülüğündedir.
Çocukların virüsten daha az etkilendiğine yönelik bilgiler bulunmasına karşın virüsün yayılmasına veya ebeveynlerin grip veya soğuk algınlığı ile karıştırmasına neden olabileceği de göz ardı edilmemeli ve çocuk virüsün herhangi bir olası semptomunu sergiliyorsa karşılıklı bilgilendirmeye dikkat edilmelidir. Ayrıca her bir ebeveyn kendi yaşam olanakları doğrultusunda çocuğu riskten korumak için nelere dikkat ettiğini ve çocuğa özel nelere dikkat edileceğine yönelik karşılıklı olarak birbirlerine bilgilendirme yapmalıdırlar.
Yaşanan süreçler olağanüstü güç koşulları içermektedir. Ebeveynler ve çocuklar için son derece zorluklar içeren bugünlerde esnek olmayan ebeveyn tutum ve davranışları, ortaya çıkabilecek hukuksal süreçlerde ve çocuk koruma profesyonelleri için dikkate alınan hususlardandır.
Ebeveynlerin meslekleri, çocukların sağlık durumları, yaşanılan ortam veya ortamda bulunan ve çocuğun bakımına destek olan üçüncü kişiler gibi her unsur dikkatle değerlendirilmelidir. Pandemi döneminde insanüstü çaba gösteren sağlık çalışanları, oldukça yıprandılar, tükendiler. Bir de meslek dışı yaşamlarında yıpratıcı şeyler yaşamaları elbette çok üzücü. Medyaya yansıyan olayda, Cemile Hemşire’nin görevi sebebiyle Covid-19’a maruziyetinin yüksek olduğu ve müşterek çocuğun mevcut hastalığı ileri sürülerek geçici velayet düzenlendiği anlaşılmaktadır.
Elbette dosyanın ayrıntılarını bilmeden konuşmak doğru olmaz. Genel olarak değerlendirmek gerekirse; çocuk ve ebeveynler yönünden mevcut durum ve koşulların ayrıntılı bir şekilde araştırılıp, bütünlüklü bir değerlendirmenin yapılması ve raporlandırılması gerekmektedir. Burada esas çocuğun yaşam ve gelişimsel bütünlüğünün korunmasıdır tüm çocuklarda olduğu gibi. Ebeveynlerin her ikisinin sağlık çalışanı olması halinde ne olacaktır? Araştırma sadece geçici velayet verilen baba yönünden değil, her iki ebeveyn açısından ebeveynlik kapasiteleri, çocuğun gelişimsel ihtiyaçları ve aile ve çevresel faktörleri ile olası risk faktörlerinin risk analizleri üzerinden birçok değişkenin bütünlüklü bir şekilde incelenmesi ve değerlendirmesiyle gerçekleştirilebilir. Ancak bu şekilde çocuğun üstün yararının korunabileceği düşünülmektedir.
- Dünyada Cemile Hemşire’nin olayına benzer bir olay var mı?
Elbette farklı ülkelerde pandemi sebebiyle velayet ya da kişisel ilişkinin kurulması konularına ilişkin mahkemelere başvurulmakta. Bunlardan biri; Kanada’nın Ontario eyaletinde görülen davadır. Olayda velayetin annede olduğu, baba ile kişisel ilişki kurulduğu, annenin COVID-19 nedeniyle babanın erişim dönemlerinde çocuk için sosyal mesafeyi korumayacağından endişe duyması sebebiyle mevcut kişisel ilişkinin kaldırılmasını talep ettiği görülmüştür.
Mahkeme; çocuğun üstün yararının gözetilmesi gerektiğini, kimsenin bu krizin ne kadar süreceğini bilmediğini, pandemi döneminde çocuğun her iki ebeveynin de ilgisine, rehberliğine daha çok ihtiyaç duyacağını, her bireyin bu süreçte belirtilen katı kurallara uyması gerektiğini, ebeveynlerin kişisel risk faktörlerinin de değerlendirilebileceğini, ebeveynlerin yaşam tarzı ya da davranışları sebebiyle birini ya da çocuğu dikkatsiz ve covid-19’a maruz bırakmasında sıfır tolerans politikası uygulanacağını, pandemi şartlarında bu talepleri vaka bazlı ele alıp değerlendireceklerini, değişiklik talep eden ebeveyn tarafından diğer ebeveynin COVID-19 protokolleriyle tutarsız davranış veya plan örnekleri veya belirli kanıtlar sunmasının bekleneceğini vb ancak ebeveynlerin, çocukların iyiliği için daha çok çaba göstermesi gerektiğini belirtmiştir.
Bir diğer olgu ise; Miami’de velayeti annede olan çocuğun velayet değişikliğini isteyen baba, annenin acil servis hekimi olmasını ve covid-19 hastaları ile yoğun şekilde çalışıyor olmasını ileri sürerek talep etti. Mahkeme; babanın talebinin çocuğun yararına olduğunu çünkü annenin COVID-19’a maruz kalma riskinin yüksek olduğunu belirtti. Mahkeme, değişikliğin geçici koşullarla sınırlı olduğunu ve ayrıca annenin bu geçici değişiklikten ötürü kaybedilen zamanı telafi etmek için gelecekte kızıyla birlikte daha fazla görüşmesini sağlamaya yönelik karar aldı. Hekim anne ise kendisine yönelik bir ayrımcılık yapıldığını, pandeminin ne zaman biteceğini bilmediğini haliyle kızıyla görüşmesinin ne kadar süre ile kısıtlanacağının da belirsiz olduğunu, hastaları tedavi ederken tam korunma sağladığını ve hastalığa yakalanmamak için elinden gelen her şeyi yaptığını belirtti.
Elbette her olay kendine özgü özellikler taşır. Böylesi olağanüstü bir dönemde genelleme yaparak bu tarz kararları emsal hale getirmek doğru bir yaklaşım olmayacaktır.
- Son olarak ne söylemek istersiniz?
Pandemi döneminde mahkeme sürecine yansıyan kişisel ilişkinin düzenlenmesi ve velayetin tedbiren/geçici olarak değiştirilmesi durumları her olay özelinde, kendi şartları çerçevesinde değerlendirilmeli ancak her durumda çocuğun menfaatleri üstün tutulmalıdır. Herkes için yıpratıcı, yıkıcı olan ve ne zamana kadar devam edeceğini bilmediğimiz bu olağanüstü dönemde; ebeveynlerin de yargı mercilerinin de uzmanların da daha hassas ve yapıcı davranması gerektiği kanaatindeyim.
Az önce de belirttiğim gibi, her iki ebeveyn açısından bir sosyal inceleme yapılarak durumun raporlanması, çocuğun sağlık durumu, çocuğun isteği gibi hususlar değerlendirildikten sonra karar verilmesi çok daha uygun olacaktır.
Eda Yorulmaz, Oben Südütemiz
Bir Cevap Yazın