Bilirkişi raporunda, dosyada mevcut bilirkişi raporlarının ve uzman mütalaalarının incelenip incelenmeyeceği, bu eksikliğin sonuçları gibi hususlar uygulamada sıkça sorun olmaktadır. Bu yazıda bilirkişi raporu ve uzman görüşü ile ilgili bu soruna yanıt aranmıştır.
Yargılama sürecinde özel ve teknik bilgi gerektiren konularda yargı merci tarafından re’sen veya taraf talebi ile bilirkişiye başvurulabilir. Ayrıca taraflara da Anglo-Sakson kökenli bir kurum olan taraf bilirkişisi (partisan expert) ya da uzman tanık (expert witness) görüşlerine başvurabilme hakkı tanınmıştır.
Ceza Muhakemesi Kanunu m.67/f.6, 68/f.3, 178, 179 uyarınca ceza muhakemesinde taraflara da bilirkişi seçme yetkisi öngörülmüş ve böylece ceza muhakemesi süjelerinin bilimsel görüşlerden kapsamlı ve çok yönlü bir biçimde yararlanabilmeleri olanağı tanınmıştır. Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, uzman kişi (CMK m.178), bilirkişi (CMK m.179) olarak adlandırılan bu kişilerin hazırlayacakları raporlara uzman mütalaası (CMK m.67), bilimsel mütalaa (CMK m.68/f.3) adı verilmiştir. “Bilirkişi raporu, uzman mütalaası” başlığını taşıyan CMK m.67/f.6 uyarınca taraflar, soruşturma veya kovuşturma konusu olayla ilgili olarak veya bilirkişi raporunun hazırlanmasında değerlendirilmek üzere ya da bilirkişi raporu hakkında, uzmanından bilimsel mütalaa alabilirler. Paralel bir düzenleme de 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 293.maddesinde yer almaktadır.
Burada sıkça bilirkişi raporunun, bilimsel mütalaadan/uzman görüşünden üstün olduğu yanılgısına değinmek gerekmektedir. Bilimsel mütalaayı düzenleyen uzmanın da aynı resmi bilirkişi gibi hukuki ve cezai sorumlulukları bulunmaktadır. Taraf bilirkişiliği de yine yasal düzenlemelere uygun biçimde, bilimsel standartlar çerçevesinde yapılmak zorundadır. Mahkeme tarafından resmi bilirkişiden temin edilen rapor da uzman mütalaası da bir delil değerlendirme aracı niteliğindedir. Hüküm kurulurken dosyadaki tüm delillerle birlikte bilirkişi raporları ve uzman görüşleri de tartışılıp hangi görüşe neden katılındığı veya katılınmadığı gerekçeli şekilde açıklanması gerekmektedir. Mahkemenin gerekçeli kararında hangi görüşe ya da rapora dayandığını tartışmaması, uzman görüşünü dikkate almaması, adil yargılanma ve hukuki dinlenilme hakkının ihlalini oluşturur.
Yargıtay 15.Hukuk Dairesi’nin 2020/230 E- 2020/1103 K sayılı ve 12.05.2020 tarihli kararında;
“…6100 sayılı HMK’nın 293. maddesinde düzenlenen uzman görüşü, tarafların uyuşmazlığın aydınlanabilmesi, anlaşılabilmesi, iddia ve savunmaların ispatı için kendisinin belirlediği özel ve teknik bilirkişiden bir konuda bilgi alması olarak düzenlenmiş olup, uygulamada özel bilirkişi adı da verilmektedir. Taraflar kendi menfaatlerini koruyabilmek ve alınan bilirkişi raporundan tatmin olmamaları halinde olayın tam olarak aydınlanmasını sağlamak, doğru ve adil kararın verilmesi için uzman görüşü alıp, mahkemeye ibraz edebilecektir. Mahkeme özellikle özel ve teknik bilgiyi gerektiren konularda, tarafın sunduğu uzman görüşünün dava konusuyla ilgili olması halinde mutlaka dikkate almak ve değerlendirmek zorundadır. Bu anlamda alınan bilirkişi raporunda, taraflardan biri, uzman görüşüne dayanmak suretiyle itiraz etmiş ve bu itirazlar mahkeme tarafından hiç değerlendirmeye alınmamış ve itirazlar gerekçeli bir şekilde karşılanmamış ise uzman görüşüne dayanan tarafın 6100 sayılı HMK’nın 27. Anayasa’nın 36. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukuki dinlenilme hakkı ihlal edilmiş olabilecektir…”
Yargıtay 9.Ceza Dairesi’nin 2020/614 Esas ve 2020/453 sayılı ve 09.06.2020 tarihli kararında da; “Anayasanın 141/3, CMK’nın 34 ve 230. maddelerine göre Yargıtay’ın gerekçe üzerinde tutarlılık denetimini yapabilmesi için, kararın dayandığı tüm verilerin, bu veriler konusunda mahkemenin ulaştığı sonuçların ve sabit görülen fiilin, iddianın, savunma ile tanık anlatımlarına ilişkin değerlendirmelerin, hangi anlatımın ne gerekçeyle diğerine üstün tutulduğunun açık olarak kurulacak hükmün gerekçesine yansıtılması ve mahkemece ulaşılan kanaatin ortaya konulması gerekirken yetersiz gerekçe ile hüküm kurulması… bozma sebebidir” denilmiştir.
Mahkeme kararlarının gerekçeli olması gibi özel ve teknik hususlarda görüş bildirilen bilirkişi raporlarının da gerekçe içermesi gerekmektedir. Bilirkişi, raporu hazırlarken raporun dayanağı olan somut ve özel sebepleri bilimsel verilere uygun olarak göstermek zorundadır. Bilirkişi raporu aynı zamanda Yargıtay denetimine elverişli olacak şekilde bilgi ve belgeye dayanan gerekçe ihtiva etmelidir. Ancak bu şekilde hazırlanmış raporun denetimi mümkün olup, hüküm kurmaya dayanak yapılabilir. Uygulamada ise; bilirkişi raporlarında dosyada yer alan özellikle rapor edilen hususla ilgili olan diğer bilirkişi raporlarının ve uzman mütalaalarının dikkate alınmadığı görülmektedir. Bilirkişiler sadece tartışma konusu belgeyi incelemekle kalmaz. Diğer incelemeleri de değerlendirmek zorundadırlar. Dosyadaki tüm belgelerin bir bütün olarak incelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Dosyada yer alan bir belgeyi, bir raporu yok sayarak rapor tanzim edilmesi bilirkişilik ilkelerine aykırılık teşkil etmektedir. Bilirkişilik Daire Başkanlığı tarafından yayınlanan Bilirkişilerin Uyacağı Rehber İlkeler ve Bilirkişi Raporlarında Bulunması Gereken Standartlar’da şu şekilde belirtilmiştir: “Bilirkişi, raporunu hazırlarken, görevlendiren mercii tarafından istenmesi halinde yargılama sırasında dosyaya sunulan uzman görüşlerini de özel ve teknik bilgi yönünden değerlendirmeli ve raporunda tartışmalıdır.”
Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 2019/3305E- 2020/2537K sayılı ve 23.09.2020 tarihli kararında;
“Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma ilamı gereğince inceleme yapılıp hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına özellikle davalı iş sahibinin sunduğu uzman görüşünün hükme esas alınan bilirkişi raporunda değerlendirilerek dosya kapsamına uygun olmama nedenlerinin gösterilmiş bulunmasına göre tarafların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir”
Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü Bilirkişilik Daire Başkanlığı tarafından basılan, “Bilirkişilik Temel Eğitimi, Katılımcı El Kitabı” sayfa 27’de şöyle denilmiştir;
“Diğer taraftan, bilirkişinin incelediği konu hakkında farklı birtakım bilimsel veya teknik görüşler bulunmaktaysa, bilirkişi bunlardan birini diğerine neden tercih ettiğini açıklamalıdır. Burada gerek görüşe dayanak yapılan gerek aksi yöndeki kaynaklar belirtilmelidir.”
Bilirkişi raporu tarafların, mahkemenin ve Yargıtay’ın denetime elverişli bir rapor olmalıdır. Nitekim Bilirkişilik Daire Başkanlığı tarafından yayınlanan Bilirkişilerin Uyacağı Rehber İlkeler ve Bilirkişi Raporlarında Bulunması Gereken Standartlar’da da şu şekilde belirtilmiştir: “Bilirkişi raporunu düzenlerken incelediği tüm belgeleri yargı denetimine elverişli bir şekilde raporuna yansıtmalıdır.”
Bu standartlara uygun hazırlanmayan bilirkişi raporlarının hükme esas alınmasının da bozma sebebi olduğu yargı kararlarından görülmektedir.
Yargıtay 15.Hukuk Dairesi’nin 2019/2249E – 2019/5266K ve 19.12.2019 tarihli kararında;
“…Mahkemece, uyulmasına karar verilen bozma ilamı içeriği dikkate alınmadan yargılama yapılması usulî müktesep hak kuralının ihlalinin yanında esasen de yanlış bir değerlendirmeyi içermektedir. HMK’nın 293. maddesi gereğince, tarafların, uyuşmazlığın çözülmesine yardımcı olacak, iddia ve savunmalarının ispatı açısından gerek gördükleri özel ve teknik bilgi içeren uzman görüşü sunma hakları bulunup, mahkemece sunulan uzman görüşünün dikkate alınması, bu hususun, tarafların iddia ve savunmalarının ispatı açısından görüşlerini destekler bir görüş olduğu dikkate alınarak değenlendirme yapılması, tartışılması gerekmektedir. Bu değerlendirme yapılırken, bu kapsamda sunulan uzman görüşlerinin hepsinin dikkate alınması, bu hususta teknik bir bilgi içeriyorsa alınacak teknik raporda, bu görüşün teknik bilirkişilerce tartışılmasının sağlanması ve buna göre sonuca ulaştırılması mahkemenin yükümlülüğündedir. Dava konusu olayda, bu görüşlerden birisi 10.03.2017 tarihli Prof. Dr. …’e ait uzman görüşü olup, bu görüşte de, taraflar arasındaki 27.06.2009 tarihli toplantı tutanağı içeriği ile yeni bir sözleşme ilişkisi kurulduğu ve ek anlaşma yapıldığı kabul edilmiş, bu ön kabul mahkemece dikkate alınarak ona göre teknik rapor hazırlatılmış ise de, bu toplantı tutanağıyla yeni bir sözleşme yapıldığına dair mahkemenin tartışılmış, gerekçelendirilmiş bir kabulü olmaksızın ve diğer hukuki görüşler de hiç irdelenmeksizin bu görüşe göre teknik rapor alınarak sonuca gidilmesi doğru olmamıştır” denilmek suretiyle; mahkemece temin edilen resmi bilirkişi raporunda, tarafların temin ettiği uzman görüşü/bilimsel mütalaaya ilişkin değerlendirme yapılmaması ve bu eksikliğin mahkemece giderilmeyerek eksik rapora dayanarak hüküm kurulmasının hatalı olduğu açıkça vurgulanmıştır.
Resmi bilirkişilik kurumu olan Adli Tıp Kurumu’nun raporlarında da yukarıda bahsettiğimiz durumlarla sıkça karşılaşılmaktadır. Devlet Denetleme Kurulu’nun 01.07.2010 tarihli “Adli Tıp Kurumu’nun 2007, 2008 ve 2009 yıllarına ait faaliyet ve işlemlerinin denetimi ile Adli Tıp Kurumu hizmetlerinin etkin ve verimli şekilde yürütülmesinin ve geliştirilmesinin sağlanması” konulu raporunda; “Bilirkişilik sisteminin sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için her şeyden önce “doğru” bilirkişinin seçilmesi gerekmektedir. Hukuk sistemimizde yer verilen “uzman mütalaası” müessesesinin işler hâle getirilmesi ile bilirkişilerin mahkemede sözlü olarak beyanda bulunmalarının (çapraz sorguya tabi tutulmalarının) sağlanması hâlinde, yeterli düzeyde uzmanlığı bulunmayan kişilerin bilirkişilik sisteminin dışına çıkarılmalarının sağlanabileceği” şeklinde değerlendirilerek taraf bilirkişiliğinin de önemi açıkça ortaya konulmuştur. Elbette bu yazıda ele alınan konu yalnızca bilirkişilerin sorunu değildir ve hakim veya savcılar ile taraf vekillerinin kendi yükümlülükleri açısından da bu konunun değerlendirmesi gerekmekte olup bu husus, başka bir yazıda ele alınacaktır.
Av. S. Yazgülü Taştemir Doç. Dr. Sadık Toprak Prof. Dr. A. Coşkun Yorulmaz