Resmi Gazete’de 25.07.2019 tarihinde yayımlanan karara göre, rahim sarkması şikayetiyle 2004 yılında bir üniversite hastanesine başvuran hasta ameliyat edilmiş, şikayetinin devam etmesi sebebiyle 2005 yılında bir eğitim ve araştırma hastanesinde yeniden ameliyat olmuştur.

Yorulmaz Medikolegal Adli Bİlimler ve Mapraktis Risk Danışmanlığı
Tedaviye rağmen şikayetlerinde değişiklik olmadığı belirtilen hastanın, 2010 yılında rahminin tamamen alındığı, 2004 yılında ilk ameliyatı yapan hekimin hatası sebebiyle bu sonuçların meydana geldiği iddiası ile hem idare mahkemesinde dava açılmış, savcılığa, Cimer’e, Tabip Odası’na şikayette bulunulmuştur.

ATK’nın 17/3/2010 tarihli raporunda; rahim ağzının vajene sarkması ve idrar kaçırma şikâyeti olan kişinin yaş faktörü nedeni ile manchester ameliyatının (rahim ağzının kısmen amputasyonu) endikasyonunun doğru olduğu, ameliyat sonrası gelişen hematomun bir komplikasyon olarak ortaya çıkabileceği, kişide saptanan hematomun ameliyat veya medikal ve takip yolu ile tedavi edilebileceği, davalı idarece tedavi olarak medikal ve takip yolu tercih edildiğinden idarenin eyleminin tıp kurallarına uygun olduğu belirtilmiştir.

Tıp fakültesi hastanesinde yapılan operasyon sonucunda başvurucunun rahminin alınması nedeniyle Mahkemenin 15/10/2010 tarihli kararı ile ek bilirkişi raporu istenmesi üzerine ATK tarafından düzenlenen 25/2/2011 tarihli bilirkişi raporunda da manchester ameliyatında kişinin bahsettiği rahim ağzı iç dokusunun dışa dönmesinin (ektropion) komplikasyon olarak görülebileceği, bu olguda ektropionun hekimin ameliyatta rahim ağzını az veya fazla çıkarması ile ilişkisinin bulunmadığı, idarenin eyleminin tıp kurallarına uygun olduğu görüşü bildirilmiştir. Bunun üzerine ilk derece mahkemesi davanın reddine karar vermiştir.

Anayasa Mahkemesi; 11/4/1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 70. maddesi, . 1/2/1999 tarihli Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 26. maddesi, 1/8/1998 tarihli ve 23420 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Hasta Hakları Yönetmeliği’nin (Yönetmelik) 15. maddesinin ve 31. maddesinin 8/5/2014 tarihli değişiklikten önceki hâli, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Özel ve aile hayatına saygı hakkı” kenar başlıklı 8. maddesi kapsamında bir hastanın aydınlatılması ve rızası kapsamında bir değerlendirme yapmıştır.

Somut olayda başvurucu, kendisine ameliyat öncesinde öngörülebilen riskler ve komplikasyonlar konusunda bilgi verilmediğini ve bu sebeple rızasının usulüne uygun olarak alınmadığını belirtmiştir. Ayrıca başvurucunun bireysel başvuru dosyasındaki 23/3/2004 tarihli Tıp Fakültesi Hastanesinin hasta yatırma kağıdının imzasız olduğu görülmüş ancak yargılama sürecinde başvurucunun bu iddiasına ilişkin ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararında değinilmediği yani; başvurucu hastanın ameliyat öncesinde yeterli bir biçimde aydınlatılıp aydınlatılmadığı ve uygun biçimde rızasının alınıp alınmadığı hususları tartışılmamıştır.

Sonuç olarak; Anayasa Mahkemesi, yargı makamınca bu değerlendirmelerin yapılmaması nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkı bakımından kamu makamlarının pozitif yükümlülüklerini yerine getirmedikleri kanaatiyle, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Kararın Tam Metni buradan okuyabilirsiniz.

Aydınlatılmış onama yönelik yüksek yargının yaklaşımı gözetildiğinde, tıbbi kayıtların tutulması ve aydınlatma hususu gün geçtikçe hekimler açısından daha da önem arz eden bir konu haline gelmektedir. Bu hususta, yargının üç sacayağına yönelik “Hukukçular için Adli Tıp ve “Sağlık Profesyonelleri için Adli Tıp eğitimlerimizi takip edebilirsiniz.