KLİNİK ADLİ TIP RİSK YÖNETİMİ
COVİD-19 ve İş Kazası/Meslek Hastalığı
Adli Bilimler uzmanlarını bekleyen önemli bir sorun; Covid-19 ile enfekte olan başta sağlık çalışanları olmak üzere tüm çalışanların haklarının nasıl korunacağı idi? Hastalanan ya da kaybettiğimiz emanetlerini teslim aldığımız meslektaşlarımızın haklarını koruyabilecek miyiz? Covid-19 meslek hastalığı mı iş kazası mı olacak henüz bu konuda hukukçular da bir görüş birliği sağlayamamış durumdalar. Bu süreçte Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından 07.05.2020 tarihinde yayımlanan 2020/12 sayılı Genelge’de; 5510 sayılı Kanunun 15. maddesinde yer alan “hastalık hali” düzenlemesi çerçevesinde işlem yapılması gerektiği belirtildi. Bu genelge ile Covid-19, iş kazası/meslek hastalığı dışında tutulmuş gibi görünüyor. Ancak sağlık çalışanları açısından nasıl bir değerlendirme yapılacağı halen belirsizdir. Sağlık çalışanları açısından mevcut durumun etkilerinin salt bir hastalık hali olarak kabulü hakkaniyetli olmayacaktır. Ailelerin destekten yoksun kalmak gibi hakları korunamayacak mı? Şehit sayılmak durumunda örneklendiği gibi, gerçek haklarını alabilecekler mi? Bu konuda umutsuzluğa kapılmak için son genelge tuz biber oldu. Ancak Doç. Dr. Sadık Toprak’ın yazısı (https://www.kisa.link/NrAV) ile bu sayfada başlayan takibimiz, farkındalık yaratma çabamız sonlanmayacak. Hukukçuların söylemi ile “Kararı yargı verecek” genelge ile konu bitmeyecek.
Covid-19 ve Aile İçi Şiddet
Dünyada olduğu gibi, “Evde Kal Türkiye”, “Hayat Eve Sığar” çağrılarımız çok çok anlamı idi, yerini de buldu. Ama kısa süre sonra aile içi şiddet yardım taleplerinde üç kata yakın artış olduğu bilgileri gelmeye başladı. Her zaman biliriz ki duyduklarımız buz dağının görünen yüzüdür. “Kol kırılır yen içinde kalır” geleneğimizi uygulamak için harika bir fırsattı, istismarcınızla aynı evde kalmak. Felaketler en çok handikaplı kesimleri vurur ve vurdu. Adli raporlama, örnek toplama, saklama, analiz etme, hastayı muayene etme fiziksel ve psikolojik travmasını saptama, belgeleme, sağaltma … bunlardan hangisini uygun yapabilirdik ki pandemi koşullarında? Üstelik laboratuvarlar, poliklinikler kısmen de olsa kapalı iken. Mevcut uygulama zaten iyi işlemiyordu. Dahası çocukların “tecavüzcüleri” ile evlendirilmesi yasa taslağı aynı günlerde tüm kamuoyunun yüreğini hoplattı. Bu baskının maskelemesi de ev içi şiddet konusunda dikkatimizi dağıttı. Bu konu, alanında uzman bilirkişilerimizin hazırladığı farklı bir yazının konusu olarak ele alındı.
Covid -19 ve Tıbbi Uygulama Hataları İddiaları
Pandemi döneminde ülkemizde adliyeler ve yargı süreleri de bir şekilde belirli “acil durumlar” dışında askıya alındı. Bu verilen aranın ardından sağlık kuruluşları ve sağlık çalışanları hakkında ihmal, özen eksikliği gibi davaların tüm dünyada olduğu gibi artacağı beklentisi mevcut.
*Pandemi dönemindeki tıbbi uygulamalarımızdan dolayı dahi mi yargılanacağız?
*Ölümüne oynadığımız insanı yaşatma savaşı da mı yargılanmaya değer?
Hukukçular için duygusal olmayan mantıklı cevap EVET olacaktır. Ben biraz zorlanıyorum. Bu sayfada başka yazılarımızda söz ettiğim, edeceğim, Sağlık Bakanlığı rücu hakkını kullanmasın, pandemi dönemi için New York Valisinin kanun hükmünde kararname ile çıkardığı pandemi dönemi tıbbi uygulamalarında, (kabul edilemez bir ihmal, istismar olmadığı sürece) “sorumsuzluk” olması yasal düzenlemesi gibi Türkiye’de de düzenlemeler olsun talebim sürecek. Arabuluculuk, Tahkim dahil önerilerimizi içeren yazı serisinin okunmasını öneririm.( https://www.kisa.link/NsyH)
Bunları talep etmeliyiz. Hukukçular bize destek olmalı. Bu talep oluşturma çabalarımızı da daha açık yazdık bu sayfada başka bölümde.
Ancak sağlıkta şiddet konusunda “alkış” döneminde gelmeyen şiddet yasası (https://www.kisa.link/NrAm) ile ilgili destek, meslek hastalığı ile ilgili yapılmayan ya da yapılan düzenlemelerin aleyhe olması bizlere uyarı olmalı.
Bu nedenle hastalık ve ölümün yayılmasına ilişkin sorumluluklarımız hakkında, hastanelerde veya evde Covid-19 ile ilişkili ölümlerdeki şikayetler hakkında çok hazırlıklı olmalıyız. Aynı şekilde Covid-19 dışı durumlardaki acil olgularda yetersiz tıbbi yardım ve bakım verildiği iddiaları karşısında da Adli Tıp uzmanlarına büyük iş düşeceği açık.
2-3 yıl sonra önümüze gelen olgularda, ölüm belgelerini inceleyerek ölümde Covid-19’un rolünü belirlemeye çalışacağız.
Tıbbi belgeleri inceleyip Covid-19 izini bulmaya çalışacağız. Bu belgelerin yeterliliği bize sorulacak. PCR testindeki gecikmelerin ölümdeki rolü, bulaşma sayısındaki artıştaki rolü bize sorulacak. Kısaca “Covid-19 ve nedensellik bağı” diye küçük bir sorunumuz olacak. Biz bu bölümün başlığına tıbbi malpraktis iddialarına çok çalışıyoruz ve tarihe not düşmek, unutmamak adına web sayfamıza çalışmalarımızı yazıyoruz (https://www.kisa.link/NrAU). Çünkü hızla çok şey yaşanıyor ancak davalarla, incelemelerle yıllar sonra karşılaşacağız. Eğitimlerimiz, yazmalarımız, paylaşımlarımız hepsi online ortama taşındı. Bir yandan da kendimizi bu farklı alana adapte etmek zorunlu. Bu kapsamda klinisyenler için olan “uzaktan sağaltım” “teletıp” konusuna da bakış açımızı yansıtan Av. Tunç Demircan’ın yazısını bu ortama taşıdık (https://www.kisa.link/NrAL ).
Belki klinisyenlerin hayat kurtarmaya çalıştığı ve hepimizin kahramanı oldukları bu dönemde, bu ölümcül felaketteki rolümüzün bir basamak daha geri planda olduğu söylenebilir. Ancak ‘off label ilaçlar’ın kullanılmak zorunda kalındığı, hakem incelemesiz yayınların yapıldığı, bilimsel standartların bilinmediği şu dönemde tıbbi tedavilerde bakım standartlarını değerlendirmek, ölüm nedenlerini doğru bir şekilde bulmak yadsınamaz bir öneme sahiptir. Adli Bilimlerin ve onun belgeleme gücünün olmadığı bir dünyada cinayetler, cinsel saldırılar nasıl tehlikeli boyut kazanırsa; tıbbi uygulamaların hasta hakları, insan hakları bazında denetlenmesi, insan üzerinde deney gibi konuların mercek altında tutulmaması çok daha büyük tehlikelere yol açar. Sağlıcakla kalın.
Dr. Coşkun Yorulmaz
Yorulmaz MedikoLegal
Bir Cevap Yazın